1.3

23 9 8
                                    


ayaklarım zeminle buluşuyor. hissediyorum, daha sert. bir anlığına her şeyi yakıp yıkacakmışım gibi geliyor.

yanılıyorum. gözlerimi ekrana dikiyorum, ona ulaşmak istiyorum. onun için dövüşeceğim. jim elimi havaya kaldırmamı işaret ediyor. "sevgili seyirciler, bu yüze iyi bakın. çünkü onu bir daha unutamayacaksınız. işte karşınızda yun jia! yeni jenerasyonun savaşçısı!"

kalabalığa dikiyorum gözlerimi. hepsi coşkulu. görmek istedikleri maçı kazanmam değil. görmek istedikleri şey, kan. hepsi bu.

"ve işte ona her hâliyle meydan okuyabilecek o tanıdık isim! chu tae hyun! bu çıktığı otuz yedinci maçı! ve eğer kazanırsa.. aldığı otuzuncu galibiyeti olacak!"

alkışlıyor, bağırıyor, tükürüyorlar. halk onu seviyor. o da bu pisliği seviyor herhalde. bana bakıp gülümsüyor. "işini bitireceğim."

"peki, öyleyse." sol yumruğumu ona uzatıyorum ama onun  yerine karnıma uzanıyor. hızlı bir başlangıç. kıvrılıyorum. ellerinden kurtulsam da dönüp aynı şekilde karşılık veriyorum.

haddini bildiriyorum. sadece ikinci raundun sonunda, bir şey oluyor. kalabalığın içinde bir yüz görüyorum. diğerleri gibi bağırmıyor, sadece oturmuş bana bakıyor. beni izlerken.

işte o anda olan oluyor. koluma ciddi şekilde yükleniyor. kemiğin çıtırtısını hissediyorum. gereğini yapıyorum. dövüş taktiğini çözdüğümde olay bitiyor. tekmelere yanıtsız. bacaklarıma asılıyorum. yüzünü kandan tanınmayacak hâle gelene kadar yumrukluyorum. kimse bir şey demiyor. kimse beni durdurmuyor. bağırıyorum. hakem, jim, kim duyuyorsa. "maçı bitir!"

kimse duymuyor. kalabalık bağırmaya devam ediyor. bok var sanki. önümdeki genç çocuğun çenesine bir tane daha geçiriyorum. yere seriliyor. "neden maçı bitirmiyorlar?!" kendi kendime konuşuyorum resmen, bir geri zekalı durup beni dinlemiyor.

jim yanıma geliyor. sol kolumu havaya kaldırıp sallıyor. "kazanan kahraman yun jia!" sesler yükseliyor. insanlar adımı haykırıyorlar. gülümsüyorum ilk defa. garip şekilde hoşuma gidiyor. elimi kaldırıp sallıyorum. üzerime atlamaya başlıyorlar.

jim beni korumaya çalışıyor. aralarından geçiyoruz. üzerime dökülen soğuk birayla irkiliyorum. bir tane dikmek istiyorum, yaralarım sızlıyor. umurumda değil, min jun'u görmek istiyorum.

orada. bana bakıyor, hafifçe gülüyor. "fazla iyiydin? tanrım.."

eldivenlerimi ona doğru uzatıyorum, uzanıp açmama yardım ediyor. "nasılsın?"

kahkaha atıyor, "iyiyim." kendi yenilgisine üzülmüyor mu? sormaya fırsatım olmuyor. minibüse doluşuyoruz, yanımızda başka boksörler de var. parkın önüne geldiğimizde jim bize dönüyor. bana uzattığı zarfı alıyorum. "seni izlemek mükemmeldi."

min juna dönüyor. "haftaya asla görmek istemediğim şeylerdi bunlar. aramızda unutalım, tamam mı? kendine gel ve jia'yla pratik yap. anlaştık mı?" ona da bir zarf uzatıyor. min jun uzanarak zarfı alıyor yavaşça. "tamam." diyor ama sesi kısık. çok kısık.

iniyoruz. temiz ve keskin havayı içime çekiyorum. şimdiden zengin ve güçlü hissediyorum. evet, içimdeki şeyler bunlar. dönüp ona bakıyorum. saati kontrol ediyorum, neredeyse sabah olmak üzere. içimdeki dürtüyü bastıramıyorum. "bana gelmek ister misin?"

kafasını sallıyor.

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin