2.5

14 9 6
                                    


6 nisan

sana yazmayı pek düşünmüyordum ama artık bu olaylar silsilesine katlanamıyorum. en azından birinin tanıklık etmesine ihtiyacım var.

klasik bir maç günü. min jun'la uzaktan uzaktan birbirimize bakıyoruz. tüm salon ayrıldığımızı düşünüyor, peh. öyle olmasını tercih ederdim.

ren sürekli yanımda, bana kolunu şöyle koru, rakibine şöyle vur falan diyor. varlığını artık sorgulamıyorum, sadece alıştım.

bu sefer ilk min jun çıkıyor. jim yanıma geliyor, izleyicilerin gürültüsünü bastırarak konuşmaya çalışıyor. "konuşmalıyız."

başımı sallıyorum. bunun ne demek olduğunu bilmiyorum, içimdeki korku büyüdükçe büyüyor. "chu seo-yoon. suzie ya da senin de dediğin gibi pembe saçlı kız." suzie.

"tebrik ederim, kız ölmüş."

"ne? dalga mı geçiyorsun? jim şaka mı yapıyorsun bana?"

yakalarımı kavrıyor. "etrafına bir bak serseri. sence tüm bunlar bir şaka mı?" gözlerimden yaşlar süzülüyor. ölümüne ben mi sebep oldum?

"hayır, hayır. neden öldürdüler onu jim? kim yaptı bunu? intikamını almam lazım- intikam-"

"bana bak yun jia. artık gerçeğin farkına var, tamam mı? yalnız değilsin artık, seninle beraber hareket eden bir orduya sahipsin. adımlarına dikkat etmek zorundasın. kıza üzülüyorsun ama asıl üzülmen gereken şey kendin. çünkü asıl hedef sensin."

ne? ne demek tüm bunlar? bir süre sindirmeye çalışıyorum. o sırada min jun maçtan çıkmış, odaya gelmişti bile.

yanan gözlerimi siliyorum kolumla, bana bakıyor. ne oldu?

hırkamı kenara fırlatıp ringe çıkıyorum. düşünmeye zaman yok. onu öptüğüm için mi öldürdüler? yoksa bu sadece kahrolası bir bahane mi? asıl öldürmek istedikleri ben miyim?

karşımdaki adamı dövüyorum, gerçekten dövüyorum. umurumda değil, jim ikinci yarıda beni kenara çekiyor.

"ne sik saçmalıyorsun sen yun jia?"

soluk soluğayım. konuşmamı bekleyecek zamanı yok. "her zamanki stiline dön. paranı almak istiyorsan kurallara uymak zorundasın."

"biliyorum." e yani, dercesine baktıktan sonra geri yolluyor beni ringe. durmuyorum. karşıda tüm keyifleriyle içkisini yudumlayan heriflere bakıyorum. üzerimden para kazandıklarını biliyorum. elimdeki adamın yüzünü yumrukluyorum. hakem beni durdurmak için bağırıyor.

etrafta dolanan kızlara bakıyorum. burada ne dönüyor, anlayamıyorum. nasıl bir insan öylesine birini öldürebilir ve kimsenin sesi çıkmaz? jim neden bu kadar umursamaz, bilmiyorum.

hakem kazandığımı ilan ediyor, yerde kanlar içinde yatan adamı görmüyorum. gözlerimden yaşlar damlıyor, kimse fark etmiyor. herkes sağır. herkes kör burada.

ren üzerime hırkamı bırakıp yüzümdeki kanları temizlemeye çalışıyor. o da görmüyor, içimdeki açık yarayı kimse fark etmiyor. o kadar yakın değildik, biliyorum elbette. olay bu değil. nasıl bu kadar hızlı tolere edilebilir bir ölüm? nasıl kimsenin umurunda olmaz? nasıl bir güç, tüm bunları sağlayabilir? para.

ren'in ellerini ittiriyorum ve lavaboya gidiyorum. bağıra çağıra ağlıyorum. kapıları çıplak ellerimle yumrukluyorum. "olamaz sikeyim olamaz!" nasıl sebep oldum, birinin ölümüne nasıl dahil olabildim? kendime yediremiyorum.

ne kadar zaman geçti bilmiyorum, derken o ayak seslerini duyuyorum. "yun jia."

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin