3.0

20 9 3
                                    


20 nisan

maçtan çıktık. garip garip sesler çıkaran koluma bakıyorum. min jun kaybettiği için çok sinirli. adamın hile yaptığını söyleyip duruyor. "çocuklar, size bir iyi bir kötü haberim var."

"önce kötü."

"önce iyi." aynı anda konuşuyoruz. jim bize bakıp gülüyor. "sizinle çalışmak gerçekten eğlenceliydi."

"bu ne demek?" gözlerimi kısıyorum. final yaklaşıyor.

"haftaya final maçına çıkacaksınız." min jun bana bakıyor, mutlu görünüyor. kurtulacağız. kötü haberi duymadık daha.

"ama?"

"kurul benden bir şey yapmamı istedi. aslında düşününce çok saçma değil, aldığınız para artacak. daha da iyi bir fikir olabilir, öyle düşünün."

"jim. uzatma artık." dikkatlice bakıyorum ona.

"finalde birbirinize karşı dövüşeceksiniz." saçmalık. saçmalığın bile ötesi. min jun'a bakıyorum, benimle aynı fikirde.

"tamam." diyorum. "kazanmana izin veririm, olur biter."

jim düşünceli düşünceli bakıyor. fedakarlık falan umurumda değil, yapılması gereken bu.

"hayır." kaşlarım çatılıyor. "böyle bir şey yapmayacaksın."

daha da çatılıyor. dibine kadar. "ne demek istiyorsun?"

"asıl sen ne demek istiyorsun? güçsüzün teki miyim ben?" jim onaylarcasına bakıyor. saçmalık. yaptıkları sadece saçmalık.

"sana böyle bir şey demeyeceğimi biliyorsun. üstelik benden daha iyi."

yine de pek umurunda olmuyor. "yapmayacaksın, jia." diyor ve son noktayı koyuyor. "adil bir şekilde dövüşeceğiz ve para kazanan kişinin olacak."

sinirleniyorum. "iyi." eve gidiyorum. hâlâ saçmalık olduğunu düşünüyorum. min jun'a vurmak, hem de isteyerek, lügatımda yok.

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin