3.1

19 8 7
                                    


24 nisan

evdeyim, çıplak ayaklarımı uzatmış dinleniyorum. elimdeki sigara bitmek üzere. okul çıkışı minjun yüzüme bile bakmadan gitti. arkasından gitmedim çünkü biliyorum. bana gelecek. ne kadar sürerse sürsün, sonunda dudaklarımız yine birbirini bulacak.

ren denen şeytanı uzun zamandır görmüyordum ama bugün oradaydı. bana falan bakmıyordu, şaşırtıcı. tüm sınıf yine kendi aleminde, zorbalar zorbalık peşinde, çalışkanlar derslerinin peşindeydiler.

tek değişiklik minjun ve bendik. aramızda sürekli gelgitler yaşanıyordu. bir şekilde bunları aşıyorduk, o da ayrı mesele elbette. yine de tüm aklım final maçındaydı. çalan kapıyı açmak için ayaklandım.

onu görünce gülen bir yüz ifadesiyle tekrardan yatağa döndüm. oflayarak peşimden geldi. yine neye sövdüğünü çok iyi biliyordum ama umursamadım. böyle çok hoştu doğrusu. umursamazca biten sigaranın yenisini almak için pakete uzandım.

elimi sertçe durduran el paketi alıp cebine koydu. “çok değiştin sen.”

gülerek kucakladım onu, dar kotu ellerimin arasında yumuşadıkça yumuşuyordu. dün içtiğim alkolün etkisi çoktan geçmiş olsa da kollarımın arasındaki beden beni sürekli uyarıyordu. “demek umursamıyorsun.”

kollarımın arasından çıkıp kapıya yöneldi. bu sefer hızla durdurdum onu. sertçe. dudakları dudaklarıma çarptığında irkilerek geri çekildi. sert yüz ifadem onu endişelendiriyordu, biliyordum. ettiği laflar bundandı. “özür dilerim.”

“ne için?”

kıvranıyordu. onu anlamam için yalvarıyordu, böylece daha fazla konuşmak zorunda kalmayacaktı. oysa ben sonuna kadar konuşmasını istiyordum. sonsuza kadar. “işte biraz fazla katıydım, falan. o yüzden.”

“kararlısın yani, benimle dövüşmeye?”

başını salladı. burunlarımız hafifçe birbirine sürtüyordu. “bana vururken hiç canın yanmayacak mı?”

“sana vururken neden benim canım yansın ki? canı yanacak olan sensin.” güldü hafifçe. güldükçe daha çok parıldıyordu. hem o hem saçları. uzanıp usulca öptüm onu. geri çekilirken ensemden tutup bastırdı, hazır dikkati dağınıkken uzanıp sigara paketini aldım arka cebinden. sonra hızla içeri doğru koştum, “jia-ya!”

“senin için bu kadar mı önemsizim?” dudaklarımın arasındaki sigarayı yaktıktan sonra paketi yere fırlattım. yapmacık bir üzgünlükle yere bakan bebek suratlı sevgilimi kucakladım. hafifti. kaslanmaya başlamış vücuduna rağmen.

beni ittirmeye çalışırken sigarayı tutup dudaklarına koydum. istemsizce bir nefes çekti. “pisliksin.”

öksürüyordu. "bu maça kadar istediğin kadar içebilirsin."

"hmm, nedenmiş?"

"maçtan sonra içmeni her koşulda yasaklayacağım çünkü."

gülerek koşuşturmaya başladık evin içinde. evimizde.

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin