2.4

15 9 3
                                    


1 nisan

okuldayım. evet, tüm bunlara rağmen yine de okula gelebiliyorum. neredeyse bütün hafta sonumu japonyalıyla geçirdim, bu çocuğun derdi neydi bilmiyorum.

teneffüste artık dayanamıyorum. "alo, jim?"

"jia? naber adamım? kolun nasıl?"

zırvalamayı kesiyorum. "bizim mekanda pembe saçlı bir kız var, tanıyor musun? geçen haftaki maçta da yanımıza-"

"jia sen ne yaptığını sanıyorsun? sana mekandaki kızlardan uzak dur demiştim."

kafamı sallıyorum. "hayır, öyle bir durum yok. sadece bir bakınsan, oralarda mı diye. olur mu?"

"sen beni delirtmek mi istiyorsun? kıza ulaşamıyor musun?"

"jim kızla aramda bir şey yok diyorum, numarası falan da yok. sadece bak işte. pembe uzun saçlı."

"tamam. tamam lanet olsun. umarım kızın başına senin yüzünden bir şey gelmemiştir."

"o ne demek? jim!" kapanan telefona bağırmaya devam ediyorum. "jim! o ne demek!?"

"bir sorun mu var?" yanıma gelen japonyalıya bakıyorum. telefonu sıranın üzerine fırlatıyorum.

"hayır, yok."

"dışarı çıkalım mı? bir hava alırsın."

hayır diyecekken bileğindeki sargıyı görüyorum. derince ofluyorum. "çıkalım."

henüz kapının önüne kadar gelmişken uzun zamandır görmediğim maymun suratı görüyorum. "konuşmamız lazım." diyor japonyalıya.

yejunla konuşması gereken nasıl bir konu olabilir ki? "şimdi olmaz." ren'in sesi bana olduğundan daha kaba. hâlâ elimi tutuyor.

"şimdi olmak zorunda."

ne yaşadıklarını çözmeye çalışırken parlak saçlar yanımdan geçip gidiyor. gözlerim istemsizce ona takılıyor. "sen bahçeye in, orada buluşalım olur mu?"

kafamı sallıyorum istemsizce. japonyalının elini bırakıp parlak saçları takip ediyorum. çatıya kadar çıkıyoruz böylece.

kenarda duran bir varilin arkasına çömeliyorum. min jun uzamış saçlarını arkaya doğru savuruyor. parlak saçlarına hasta olduğumu burada bir daha söylemeliyim.

spor çantasından çıkardığı boks eldivenlerini eline geçiriyor. bana doğru yaklaşınca korkuyla varile yapışıyorum. beni gördü mü?

eldivenlerin sesini duyuyorum, varili yumruklamaya başlıyor. haftalardır kendini böyle mi geliştiriyor? sınıfta hiç görülmemesi bu yüzden mi? dakikalarca devam ediyor yapmaya, acı dolu sesler çıkarıyor.

ve sonunda, o minik elleri güçsüz düşüyor. bu kadarını başarması bile büyük bir tebriği hak ediyor. varilin önüne oturup sırtını yaslıyor. soluk alış verişlerini duyabiliyorum. çok yakın olmamız, kalbimi hareketlendiriyor.

ve duyduğum tüm o cümleler, zihnime kazınmış durumdalar.

"dayan kim min jun.. sana ihtiyacım var. bunu yapacağını biliyorum, babanı çıkarıp atacaksın hayatından. sadece dişini biraz daha sıkmaya ihtiyacın var, halledeceksin. yejun'a gününü göstereceksin. ve diğer tüm hayvanlara. renjiro'ya."

hepsini anlıyorum ama renjiro kısmında kafam karışıyor. japonyalı ona ne yaptı ki? çıkıp ona sarılmak istiyorum, tüm bunları tek başına yüklenmesine gerek olmadığını söylemek istiyorum. eşyalarını toplayıp gidiyor.

"halledebilirsin, şüphem yok kim min jun."

our way out | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin