Kerem: "Kumsalın bunu duymaması lazım, yoksa hiç iyi olmaz."
Duyduklarım karşısında duraksadım, neyi duymamam lazımdı? Ne iyi olmayacaktı, Kerem benden birşey saklıyordu...
Barış: "Tamam sende sıkma canını kardeşim, vakti geldiğinde söylersin." Transfer falan mı olacaktı yoksa, ne oluyordu yahu?
Kerem: "Apo abi sen birşey de, ne yapmam lazım?"
Apo... Abdülkerim miydi? Bir diğeride o demek ki.
Abdülkerim: "Aslanım zaten söyleyeceksin, bahsettiğine göre anlayışlı bir kız. Bir duruma bak ona göre söylersin, sakın sana olan güvenini sarsma ama sonra toparlayamazsın." İyice meraklandım, kaşlarım kendiliğinden çatılırken biraz daha yaklaştım.
Kerem: "Abi ben çok seviyorum onu, güvenini sarsmak en son isteyeceğim şey bile değil. Zaten söylicemde ama şuan diyemem, onunlada konuşmam lazım. Off!" Kiminle, ne konuşacaksın ya?
Aklımdan türlü ihtimaller dönerken gerildim istemsizce, bana zamanında diyeceği şey ne olabilirdi ki? Ailesi mi birşey dedi, yoksa transfer durumu muydu?
Liya: "Keyem neredeçin!" Liyanın ani sesiyle yerimden sıçradım, kapıdan hemen 3 adım geriye geldiğimde önümdeki odadan Kerem çıkmıştı. Bana gülümseyerek bakarken kollarını bedenime sardı, o an sarılsam mı diye tereddüt ettim.
Ne öğrenmem gerekiyordu...
Şimdi günlerce içim içimi yiyecekti, Kerem'e desem inkar edebilirdi; vakti gelince dedi, o vakit ne zamandı be?
Kerem: "Hoşgeldiniz güzelim." Yüzü boyun girintime girdiğinde yavaşça ellerimi ensesine çıkardım, o odadan Barış ve Abdülkerim abide çıkınca gülümsemişlerdi.
Keremle böyle sarmaşdolaş olduğumdan utandım o sıra, geri çekilmek isterken kolları sıkılaşıyordu haliyle olmamıştı.
Kerem: "Utanma onlardan, seni ne kadar çok özlediğimi biliyorlar." Tepki vermeden öylece kaldım, şuanda duyduğum şeyin aslını sorguluyordum aklımda; merak ediyordum.
Barış: "Bu prenseste kimmiş? Maşallah sana." Başımı yan çevirdiğimde Barışın Liyanın yanına gidip yanağını sevdiğini gördüm, Nihalin hala kucağındaydı.
Boynumda hissettiğim öpücük aklımı başımdan almaya yetmişti, Keremin ensesini okşadım.
"Kerem, tek değiliz lütfen..." Kulağına mırıldandığımda yavaşça başını kaldırıp yanağımdan öptü, kolları hala belimde birleşik duruyordu.
Kerem: "Özledim." Tebessüm ettim, Nihal yanımıza gelince Kerem benden ayrılıp Liyayı kucaklamıştı. Zaten zilli Kerem'i görünce çığırıyordu, evanın taha sevgisi gibi birşeydi bu.
Kerem: "Sen beni mi izlemeye geldin, hm?" Burnunun ucuna işaret parmağını dokundurdu, Liya cilveyle gülüyordu.
Liya: "Sen şimdi top mu oynayacaksın?" Gülerek onaylıyordu, Barışta Nihal'e kolunu atmış Liyayı izliyordu tebessümle.
Barış: "Annen senin kopyanı doğurmuş." Dudaklarım yukarıya kıvrıldı, doğruydu.
Soyunma odasından bilmediğim yüzler çıkıyordu, bir tanesi zenci gibi birşeydi bakışları yicekmiş gibiydi. Barışın yanına kayıp elimle çaktırmadan işaret ettim.
"Şu kim?" Güldü.
Barış: "Ndombele, dikkat et seni yemesin." Gözlerim irileşerek Barış'a baktım, gülmesine Nihalde katıldı.