"Evet Şule Hanım," dedim telefonu kulağımla omzumun arasına sıkıştırıp rujumu sürerken. "Geliyorum işe ve kırk kere tekrar ettiniz, biliyorum yeni ortaklar geliyor!" artık sesim elimde olmadan yüksek çıkmıştı.
"Tamam Biricik sakın geç kalma. Baş tasarımcı olarak toplantıda olman şart!" deyip telefonu yüzüme kapattı. Telefona gıcık gıcık bakıp yatağa fırlattım, rujumu sürmeyi tamamlayıp topuklu ayakkabılarımı giydim.
Ankara'ya geleli bir hafta olmuştu, Oğuz artık daha iyiydi. Ama nerdeyse hiç baş başa kalamamıştık. Ziyarete gelen misafirler yüzünden bir haftadır Oğuz'u adam gibi görmemiştim. Bu yüzden moralmanlarım bozuktu. Sevgilim yanımdaydı ama özlüyordum.
Bugünde işe dönüyordum. Yeni bir proje almıştık ve baş tasarımcı ben olacaktım! Çok mutlu olmuştum ama Şule Hanım bu kadar darlamasa daha çok zevkini çıkarırdım.
Aynadan son kez kendime baktığımda kocaman gülümsedim, hatta hızımı alamayıp kendi etrafımda bir tur döndüm. Siyah saten bir elbiseydi; elbisenin ince askılıkları omuzlarımdan aşağıya dökülüyor ve sırt dekoltemi oluşturuyordu, salınan iplikler sayesinde sanki melek kanatları varmış gibi görünüyordu, elbisenin eteği dizlerimin üstünde bitiyordu ancak kat kat dökülen kumaşlar sayesinde bir prenses elbisesi gibi kabarık eteğe sahipti. Elbisenin en dikkat çekici yeri korseli büstiyer olan kısımdı, göğüs kısmı siyah satenle kapatılmıştı ancak eteğine olan kısmı tüllerle şerit halinde eteğe uzanıyor altında kalan tenimi gösteriyordu.
Saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yapmıştım, makyajımda ise sadece göz makyajımı ön plana çıkarıp elbiseyle uyumlu siyah far kullanmış ve ela gözlerimin daha net gözükmesini sağlamıştım.
Ay güzel olmuştum!
Kendimi beğenmenin özgüveniyle odamdan çıkıp salona girdim. İçerde televizyon karşısında koltuğa oturmuş cips yiyen abim bana döndüğünde elinde olan cipsleri yere döktü. "Oha!" dedi yüksek sesle. Çok kibardır. "Yuh. Çok güzel olmuşsun lan?!" dedi koltuktan kalkıp yanıma gelerek. Bütün cipsleri yere dökmüştü... Ve abim asla televizyon izlerken koltuktan kalkmazdı...
O kadar mıydı ya?
"Anne!" diye bağıran abime bön bön baktım. "Evde yabancı bir güzellik var! Bu kız Biricik olamaz!" diye bağırdığında kıkırdadım. "Ya!" dedim yerimde dönerek. Abim bana ıslık çaldığında daha fazla güldüm. "Harbi çok güzel olmuşsun he!" ben bu övgülere alışık değildim. Hele ki abimden. "Ay çen büyüdün mü çen? Çen güzel mi oldun çen?" diyen abime sinirle baktım. BEN DEMİŞTİM. ABİLERE GÜVEN OLMAZ!
Sinirle abimin ayağına topuklu ayakkabı ile bastım, abim acı ile yerinde zıpladı. İçeriye sesimize gelen annem bana bakıp "Maşallah benim kızıma!" deyip gülümsedi. Abimi hiç önemsememişti. Gülmemek için kendimi tuttum, abim kendi kendine zıplarken annem yanıma gelip bana nazar duası okudu, sonra yüzüme tü tü tü tü yapmayı ihmal etmedi...
Abim anneme bakıp "Ben burada acı çekiyorum ya!" diye sitem etti. Annem abime bakıp kaşlarını çattı "Burak o cipslerin hâli ne?" diye bağırdı annem. İkisinin arasından çıkıp kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledim. En son duyduğum abimin "Anne!" diye acıyla bağırmasıydı. Sanırım terlik yemişti.
Oh olsunduuu.
Apartmandan yavaş yavaş inip dışarıya çıktım, sitenin hâlâ içinde yürüyordum. Acele edip bir taksi bulmam gerekiyordu yoksa toplantıya geç kalacaktım. Çantamı alıp içinde her şeyin tam olup olmadığını kontrol ettim.
"Biricik?" duyduğum sesle kafamı kaldırdım. Oğuz karşımda duruyordu, ağzı açık şekilde bana bakıyordu. "Ay Oğuz merhaba." dedim kocaman gülümseyerek. Oğuz niye böyle bakıyordu ya?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASTSUBAY BEYCİĞİM | Texting ✓
General FictionBilinmeyen numara: Seni anan benim için doğurmuş canımmmm Bilinmeyen numara: Hamurunu benim için yoğurmuş canımmmmm Bilinmeyen numara: Küçükken annen büyüyünce seni oğluma alacağım derdi. Bilinmeyen numara: Büyüdüm nikah tarihi ne zaman? Bilinmeyen...