22.Bölüm

11.2K 689 221
                                    

Merhaba canlarım sizi çok özledim umarım sizde beni özlemişsinizdir.

Öncelikle bölümün bu kadar geç gelmesinde ki sebep hem çok fena üşütmüş ve yatak döşek yatıyor hem de bir YKS yolculuğum olduğu için ve günlerim kaldığı için derslerime yoğunlaşmamdı. Yoksa sizi bekletmek istemezdim bilirsiniz.

Umarım beni anlayışla karşılarsınız, sizleri çok seviyorum ve bölümle baş başa bırakıyorummm.




Yirmi altı yıllık yaşamım boyunca kimsenin düşüncesine, söylediklerine, idda ettikleri şeylere körü körüne inanmadım. Her daim sorguladım, tek bir sözün bile getirisini didik didik ettim ve kendi doğrum ulaştım.

Hiçbir zaman hayatımda olan insanlardan şüphe etmeden duyamadım. Hep bir şey aradım altında. Sezdim, hissettim.

Neden diye çoğu kez sordum kendime. Neden böylesin İz? Neden söz konusu ailen olduğunda bile bu kadar katısın? Neden bu kadar acımasız ve sertsin? Neden bir kez olsun duvarlarını yıkıpta yaklaşmadın kimseye? Neden mesleğini, makamını her şeyden, herkesten hatta kendinden bile öteye koydun?

Neden hayatındaki insanların varlığından güç alıp, yanında oldukları için şükür edip, onlara güvenle bağlı olmak yerine şüpheci, katlanılmaz bir insana dönüştün?

Sorularımın cevaplarına kendi içimde bile ulaşamamıştım çünkü benim kavgam kendimleydi.

Savaşım hayatlaydı.

Attığım her adımımda bir sonraki adımımı hesaplıyor on adım ötesinin planını yapıyordum.

Her olasılığı düşünmüş her şeyi hesaba katmıştım ama varlığından bir haber olduğum kalbim ona tutulduğunda hiç olmamam gereken birine aşık olmuştum.

Ona.

Keskine.

Yürüdüğüm yolda, yaptığım planlarımda, operasyonlarımda her daim kendimden emin ve kararlı duruşumu sergilemiştim. Ama günün birinde hesap edemediğim o şey gelip kapımı çaldığında yaşadığım şeyin acısı sol yanımda, avuçlarımın en derinine işlemiş, şah damarımda can bulmuştu.

Buz gibi soğuğun bedenime işlediği, gri, puslu ve kasvetli bir gündeydim. Gökyüzünün kasveti, çakan şimşekler içimdeki zelzelenin yansımasından ibaretti.

Öyle bir haldeydim ki, varlığını hiç hissedemediğim, sıcaklığına kavuşamadığım ama zihnimde defalarca kez yaşattığım bir kadına, anneme duyduğum özlem canımı yakıyordu.

Hatırladım, mezarına gittiğim, toprağına sarıldığım günleri.

Buz gibiydi. Beni ısıtsın diye yakındığım annemin toprağı buz gibiydi. Ne o toprak ısınmıştı, ne de ben.

Şimdi hiç olmadığım kadar üşüyordum.

Ben öksüz kalmış bir kadındım.

Hayır.

Öksüz bırakılmış bir kadındım.

Annesi ölene de öksüz denirdi.

Peki annesi öldürülene ne denirdi?

Annesini babasının öldürdüğü bir kadına, bir kız çocuğuna ne denirdi?

Var mıydı bunun da bir sıfatı?

Bir hastane odasındaydım. Buraya nasıl geldiğimi, nasıl getirildiğimi bilmiyordum. Bayılmış mıydım? Onun bile farkında değildim. Sadece gözlerimi açtığımda kendimi loş ışığın hakim olduğu bembeyaz ama gecenin karanlığına haps olmuş bir odada bulmuştum. Keskin, yatağın yanındaki kanepede otururken gözleri sürekli üzerimdeydi ama ben ona bakmak yerine açık pencereye vuran yağmur damlalarını ve kasvetli gökyüzünü izlemeyi seçmiştim.

ARDIÇ  +18  (DÜZENLENDİ!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin