Keyifli okumalar dilerim.Bazen iyiliklerle dolu bir gelecek için çoğu şeyi feda etmek gerekir.
Söz konusu sevdiklerimiz olsa bile doğru olan neyi gerektiriyorsa onu yapmak gerekir.
Aklı, bir silah gibi kullanıp diline yalanı bir sarmaşık gibi dolamak gerekir. Zihninde bulunan gerçeğin bile aslında yalan olduğuna inanmak gerekir. Bilinen her gerçeğin arkasında bir sır, her yalanın arkasında bir ihanet saklı olurdu.
Yüzüme geçirdiğim maskem, elimde tutuğum bir bıçağın ucu sevdiklerime dönükken ve ben her seferinde yeni bir yalanla onlara ihanet ederken, doğru olanı yaparken canımın böylesine delicesine yanması sinirimi bozuyordu.
Babama ihanet etmek istemiyordum.
Abime ihanet etmek istemiyordum.
Şebneme, ikizlere ihanet etmek istemiyordum.
En kötüsü ise beni sarıp sarmalayan ve yaşatacağına dair sözler veren bu adama ihanet etmek istemiyordum.
Ama artık bir önemi yoktu. Tıpkı geri dönüşünün olmayacağı gibi.
Dün gece o adamın kollarında huzurla uykuya dalarken, ona sığınırken bugün silahımın namlusu ona dönüktü. İçinde bulunduğum arazide ki tırlara el konulurken her şeyin fazla kolay olması huzursuz olmama sebep oluyordu.
Hani Vance ve Keskin de burada olacaktı?
"Neden yalnızsınız?" Diye sordum tır şöförüne. Öylece baktı. Dudakları konuşmak için kıpırdamadı bile. "Bana cevap ver!" Diye gürledim. "Bu silahlar nereden geliyor nereye gidiyor? Başınızda duran adam kim? Sizi yöneten kim?!" Diye sordum.
Dudakları alayla kıvırıldığında konuşmak için hamle yapmıştı ki bir şey oldu. Karşımda ki adamın kahveleri donuklaşırken suratında ki gülümseme soldu ve üzerime, boynuma sıçrayan kanın sıcaklığını hissettim.
Gözleri cansız bir bebeğin gözlerini andırırken anlını delen kurşun yüzünden yere yığıldı.
Kulaklarımda sağır edici bir uğuldama hakimken etraftan silah sesleri geliyordu. Üstüm başım kan içindeydi. Tır şöförlerinin hepsinin tek tek nişancı tarafından indirildiğini fark ettim.
Kan.
Her yer kandı.
Bedenim birisi tarafından çekildiğinde kendimi tırın arkasında buldum. Başkomiser Enginin yüzü görüş alanıma girerken kulaklarımda ki uğultu azaldı ve silah seslerini işittim.
"Savcım iyi misiniz?" Diye sordu endişeyle. Gözleri çeneme kadar sıçrayan kan lekelerinde gezindi. Beyaz gömleğim kan içindeydi. Midem bulanıyordu. "Sayın Savcım?" Diyerek bedenimi sarstı.
Çok fazla kan vardı.
Kulaklarımda derin, can yakan bir uğultu.
Zihnimde gözlerimin önünde soluklaşan cansız ela gözler...
Nefes alamıyordum. Ciğerlerime doldurduğum hava kanla yıkanmıştı sanki.
"Tır şöförleri tek tek indirildi," dedi Engin. "Nişancı var! Çıkamıyoruz buradan!" Silah sesleri gittikçe arttığında belimdeki silahı çıkardım ve emniyetini açtım. Kendime gelmem gerekiyordu. Zihnimi dağıtmam ve kendime gelmem gerekiyordu. Mantıklı hareket etmem lazımdı.
"Söyle indirsinler o zaman!" Diye bağırdım. "PÖH boşuna mı burada? Herkes işini yapsın!" Diye emrettim.
Ağaçların arasından geçerken bir yandan da kulaklığımdan emirler veriyordum. Gövdesi büyük bir ağacın arkasında yasladığımda bakışlarım arazide gezinen yüzünde kar maskeleri olan adamları buldu. Bizden sayıca üstünlerdi ama öldürmek gibi bir amaçları da yoktu. Sadece etkisiz hale getiriyorlardı.Görüş alanlarından çıktığım için saklandığım yerden nişan aldım ve açık hedef halinde duran iki adamı karın boşluğundan, daha sonrada ayaklarından vurdum. Benim işim öldürmek değildi. Yaralamaktan öteye geçemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARDIÇ +18 (DÜZENLENDİ!)
Mistero / ThrillerKana bulanmış hatıralar, kanadı kırık kuşlar, üzeri yalanlarla süslenmiş sırlar, kalbi hasta kadınlar ve kırık pusulalar. "Sen benim pusulamsın İzgi. Ben seni kaybedersem yolumu kaybederim." ... Heyecanla gülümsediğinde sandalyeden atladı ve bana do...