Umut bir mum alevi kadar bile olsa karanlığı aydınlatmaya yeter, derdi babam... Bir zamanlar buna gönülden inanırdım ama artık kendimde bir parça bile umut bulamıyordum. İçimdeki ışık çoktan sönmüş, yerini tarifsiz bir boşluk ve çaresizlik hissi almıştı. Her şey, bir zamanlar inandığım o küçük umut kıvılcımının bile yetersiz kalacağı kadar karanlık görünüyordu.
Ne yapmıştım ben?
Nasıl yapmıştım?
Damien'a söylediklerim... Her bir cümle, her bir kelime... O bunları hak etmemişti, hem de hiç. Yüzündeki öfke ve acı, gözlerimin önünden gitmiyordu. Kendimi suçlu hissediyordum ama bu suçluluk hissi bile umutsuzluğumun derinliğinde kaybolmuş gibiydi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bir de onu rüyamda görüp duruyordum. Gözlerimi kapattığım an yüzünün her ayrıntısını, sesinin tınısını bile hatırlıyordum. Bu durum onun yokluğunun ağırlığını daha da dayanılmaz kılıyordu.
Onu görmeyeli sadece bir hafta olmuş olmasına rağmen, Damien'ı dünya gözüyle bir daha asla göremeyeceğimi bildiğim için herhalde, onu özlüyordum. Onu öyle çok özlüyordum ki onunla geçirdiğimiz her anı, en ufak ayrıntısına kadar zihnimde tekrar tekrar canlandırabilirdim. O rutubetli iğrenç odadaki ilk tanışmamız, sonra evime gelişi, ilk defa kavga edişimiz, Mina'ya yardım etmek için nefret ettiği o arenaya çıkması, benimle ilk kez gerçekten konuşması ve sonra da bana güvenmeye başlaması...
Bileğimin üzerindeki kelebek damgasına dokunurken güvenin aslında ne kadar kolay kırılabildiğini düşündüm ve bu haksızlıktı çünkü Damien'ın güvenini kazanmak için ne kadar da çok çabalamıştım. Kaybetmem ise yarım saat bile sürmemişti. Ben bir aptaldım. Başkan Eugune'e boyun eğdiğim için değil. Çocuksu bir saflıkla dünyaya bakarken aptalca bir umuda bel bağlayıp kendi hayalperestliğimle Damien'ın hayatını daha da mahvettiğim için. Ne olacağını sanıyordum? Başkan Eugine'nin Damien'ı benden alamayacağını mı? Damien'ı koruyabileceğimi sanarak kendimi kandırmıştım ama gerçekte onu yalnızca daha büyük bir tehlikeye atmıştım.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Üst kattaki geniş, teras balkondaydım. Bembeyaz bir örtü ile kaplanmış olan şehrimin manzarasına bakıyordum. Kar her şeyi ince bir tül gibi sardığı için binaların çatıları, ağaçların dalları ve sokaklar adeta birer kartpostal karesi gibi görünüyordu. Güneş ufukta yükselmek üzere olmasına rağmen hava o kadar sessizdi ki, sadece arada bir uzaklardan gelen bir köpek havlaması duyuluyordu. Tüm bunlar sadece daha da hüzünlü hissetmeme neden oluyordu.
Bakışlarımı bileğime çevirirken içimin daha da burkulduğunu hissettim çünkü beyaz tenimin üzerinde belirgin bir şekilde duran bu kelebek damgası bana Damien'dan kalan tek şeydi. Onu görmeyeli sadece bir hafta olmuştu ve hayatımın büyük bir bölümünü onsuz geçirdiğim düşünülürse onu bu kadar özlüyor olmam saçmalıktan başka bir şey değildi...
Ama özlüyordum işte.
Onu görmeye bile gidemiyordum çünkü bu aptal damganın altındaki aptal çip yüzünden başkan Yeraltı Şehri'ne gittiğimi anında anlardı. Orası benim için artık yasaklı bölgeydi, yakınına bile yaklaşamazdım ki yapsam bile, son olanlardan sonra Damien'nın beni görmekten pek hoşlanacağını sanmıyordum. Muhtemelen benden, benimle ilgili olan her şeyden nefret ediyordu ve bunun için onu suçlamak bencillik olurdu. Ona korkunç şeyler söylemiştim. Öyle konuşmuştum, yapmak zorundaydım çünkü Başkan Eugine, bu durumda Damien'ı öldürmek istese ve bunun için konseyden izin alamasa bile yapardı çünkü babam...
"Yine hasta olacaksın, aptal çocuk."
İnce geceliğimin açıkta bıraktığı omuzlarıma yumuşak bir kumaşın örtüldüğünü hissedince irkildim. Başımı yana çevirip Abraham'a baktım. Kırmızı, yumuşak battaniyeyi bedenimin çevresine iyice sardıktan sonra yanıma gelerek dirseklerini benim yaptığım gibi korkuluklara yasladı. Hâlâ giydiği takım elbise ona zarif bir duruş kazandırıyordu. Gri saçları ensesinde öyle özenle toplanmıştı ki her bir teli yerli yerindeymiş gibi görünüyordu. Havada süzülen kar tanelerine bakarken yüzünde hafif bir tebessüm vardı, her zaman sahip olduğu o zarif gülümseme...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...