Kratas yüzünde beliren şaşkınlık ifadesiyle öylece duruyor, merak taşıyan bakışları sessizce bileğimin üzerinde geziniyordu. Öfkesi geçmiş gibi görünüyordu, yerini anlamakta güçlük çektiği bir şaşkınlık ve dehşet duygusu almıştı. Bir an için her şey durdu, sadece nefes alıp verişimiz duyuluyordu. Sanki konuşmayı unutmuş gibi "Bu... Bu..." diye kekelediğinde dayanacak gücüm kalmadığı için acı dolu bir haykırışla sözünü kestim.
"Canımı yakıyorsun!"
Gözlerime baktı. Sonra da damgaya. Kratas kısık sesle küfür edip ateşe dokunmuş gibi elini geri çekerken acıyla homurdanarak elimi dizlerimin üzerine çektim. Damganın etrafındaki tenim anında kızarmıştı. Kötü görünüyordu. İçimdeki pişmanlık giderek artan bir yoğunlukla beni sararken, bu acıyı hak ettiğimi düşünmeden edemedim. Başıma gelen her şeyi hak ediyordum ben. Acıyı bile.
Bir adım gerileyerek benden uzaklaşırken "Neden damgalısın?" diye sordu, Kratas. O kadar şaşkın görünüyordu ki ayakta kalmak için kolonlardan birine tutundu. Başını eğdiğinde altın rengi saçları alnına döküldü. "Anlamıyorum. Sen onlardan biri değil misin?"
Damgaya parmak uçlarımla dokunurken, onu biraz bile umursamadan, acı dolu bir sesle "Kahretsin!" diye mırıldandım. "Neden bu kadar acıtıyor bu?"
"Çünkü yeni yapılmış!"
Neden bunu beni suçluyormuş gibi söylüyordu?
Kratas'a verebileceğim bir cevabımın olmasını tüm kalbimle dilerdim fakat düşünebildiğim tek şey lacivert gözlere sahip bir adamdı. Öyle çok Kafam karışmıştı ki zihnimden tek bir tane bile doğru düzgün bir düşünce geçmiyordu, uzun bir sürede geçmeyecek gibiydi. Baş parmağımın ucunu bileğimdeki kelebeğin kanatlarında dolaştırırken 'Damien,' diye geçirdim içimden. Hüzün bütün bedenimi ikinci bir deri gibi kapladı. Onu görmek istiyordum; Onu görmeye, sesini duymaya, yüzüne bakmaya nefes almak kadar ihtiyacım vardı. Keşke o da beni benim onu görmek istediğim kadar görmek isteseydi ama istemiyordu. Bunu biliyordum. Bana karşı hissettiği nefret öyle ruhumu boğuyordu ki, Kratas'ın nefreti canımı bile yakmıyordu... Fakat sonra daha da kötü bir şey oldu. Abraham, oturma odasından fırladı ve koridoru beni bile endişelendirecek kadar endişeli bir ifadeyle geçtikten sonra yanıma, dizlerinin üzerine çöktü. "Vanessa!" diyerek, uzun, güvenli kollarının omuzumun etrafına sardı ve beni karşımdaki heriften koruyabilecekmiş gibi keskin bakışlarını Kratas'ın üzerine dikti. Az önceki haykırışlarımı duymuş olmalıydı. Muhtemelen Kratas hakkında hiç de iyi şeyler düşünmüyordu. Elbette Peter'da duymuştu.
Peter, Kratas'ın yakasına yapıştıktan sonra derinden gelen, son derece öfkeli bir sesle "Ona ne yaptın sen?" diye hesap sordu.
Suratımı buruşturdum. Neyse ki Abraham yanındaydı. Onun varlığından yapabildiğim kadar güç alırken "Bırak onu Peter!" dedim, yeniden ikisi arasında kavga çıkacağı için panikleyerek.
"Ne? Ama sen bağırdın ve..."
Yumuşak bir sesle "Bir şey yapmadı o." diye açıklarken ne demek istediğimi iyice anlasın diye yavaş ve tane tane konuşmuştum.
"Çek ellerini üzerimden!" Kratas, Peter'ın onu tutan ellerini sert bir şekilde ittirerek onun tutuşundan kurtuldu. "Sen de duydun işte. Hiçbir şey yapmadım ona."
Teknik olarak, gerçekten de doğruyu söylüyordu. Her ne kadar bileğimi tutarak canımın yanmasına sebep olan kişi Kratas olsa da aslında tutuşu canımı yakacak kadar sert değildi. Bunu derken pembe gözlük falan takmıyordum. Ne kadar bana gıcık olsa da, o anki tek amacı gitmeme engel olmaktı. Ben sadece damgaya dokunduğu için o kadar büyük bir tepki vermiştim. Burada sorumlu tutabileceğim tek bir kişi vardı, o da beni damgalayan kişiydi; Başkan Eugine. Eminim şu an o lüks evindedir ve kendi kendine bu saçma, anlamsız zaferinin tadını çıkarıyordur. O günden beri beni ziyaret etmemesi de bir garipti zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...