Damien’ın Yesurt'a o şekilde yumruk attığı andan itibaren olayların kontrol altında tutulması zaten pek mümkün değildi.
Yesurt, kendisine hakim olamadan, öfkesine yenik düşmüş bir halde Damien'ın üzerine doğru atıldı, ağzından hiç de hoş olmayan sözler dökülüyordu. Sanki Damien'ın bir gladyatör olduğunu unutmuştu. Ancak Damien bir savaşçının içgüdüleriyle, kendine doğru gelen yumruğu yana çekilerek ustaca savuşturdu ve Yesurt’un dengesini kaybetmesini fırsat bilerek kolunu sımsıkı kavradı. Bir hamlede Yesurt'u havaya kaldırıp yere fırlattı. Bu darbeyle sersemleyen Yesurt, yere çarpmanın etkisiyle bir an hareketsiz kalmıştı. Damien bir saniye sonra Yesurt'un üzerindeydi. Dizini göğsünün üzerine bastırmış, onu olduğu yere sabitlemişti. Bir yumruk daha indirdi yüzüne. Yesurt tapuklarını yere vurup kurtulmak için debelenirken başka bir adam kollarını Damien'ın boynuna dolayarak onu Yesurt'un üzerinden tüm gücüyle çekti. Damien bir an dengesini kaybedip geriledi ama çabuk toparlandı. "Bırak beni!" diye gürleyerek o anki öfkesiyle dirseğini adamın karnına sapladı. Adam inleyerek geri çekilmek zorunda kaldı, acı yüzünden okunuyor, kıvranıyordu. Nefesimi tutmuş onları izlerken, adamlardan bir tanesi aniden bana doğru yöneldi. Kalbim müthiş bir hızla çarpmaya başladı. Kimsenin bana saldırmasını beklemiyordum ama Neyse ki Kratas yanımdaydı ve bana zarar vermek için yumruğunu kaldıran adamın durdurmakta en ufak bir tereddüt göstermedi. Herifi sert bir şekilde ittirerek benden olabildiğince uzaklaştırırken, tehditkâr bir sesle, "Yaşamak istiyorsan ondan uzak dursan iyi edersin!" dediğini duydum. Ardından nazik ama sıkı bir hareketle bileğimi tutarak beni savaş alanından uzaklaştırdı. Ben endişeyle Damien'dan gözlerimi alamazken beni arkasında bir sürü içki rafının olduğu ahşap bir tezgahın arkasına görürdü. Parmaklarını omuzlarıma bastırarak beni gözlerden gizlerken "Bir süre burada kal, olur mu?" dediğini duydum. Sesi sakin ama bir şekilde güven vericiydi de. Ona Yesurt'un bahsettiği silah meselesini açıklamam gerekiyordu. Geri çekilmek üzereyken uzanıp kollarından birini bırakmamaya kararlı bir şekilde yakaladım. Kratas bana baktı. Bakışlarında merak vardı.
"Kratas... Başkan Eugine hakkında... Ben ona silah..."
"Daha sonra açıklasın. Şimdi cidden hiç müsait bir zaman değil."
Dediği şeye, özellikle de doğru olduğu için, itiraz etmek tam bir aptallık olacağı için bunu yapmak yerine başımı tamam anlamında salladım. Kratas bana son bir defa dikkatli bir bakış atıp yanımdan ayrıldığında hissettiğim endişe ve korku yüzünden başıma korkunç bir ağrı saplandı. Parmaklarımı alnıma bastırarak 'Düşün! Düşün seni aptal! Kratas ve Damien'ın sana ihtiyaçları var!' dedim kendi kendime. Baskı altındayken düşünmek her zamankinden daha zordu ama imkansız da değildi. Bir fikir buldum. Deliceydi ama işe yarardı. Yani, sanırım yarardı. Bunun işe yaramama ihtimalini düşünmek tam bir felaket olacağı için bunu yapmamaya özellikle özen göstererek tezgahın altında bulunan çekmeceleri teker teker açmaya başladım. Tam olarak ne aradığımı ben de bilmiyordum ama burada bir yerlerde mutlaka işime yarayacak bir şeyler bulmalıydım, başka bir seçenek yoktu, bulmak zorundaydım. Ne aradığımı ancak bulduğum zaman anladım. Bir çekmeceye sinir bozacak kadar düzgün bir şekilde dizilmiş olan temizlik malzemelerini çıkardım ve paketlerin üzerlerindeki yazıları öyle hızlı okudum ki başım döndü. Bir tanesinin içinde kömür kristalleri vardı. Yeraltı Şehri'nin madenlerinden çıkan ve siyah, taşımsı yapısı yüzünden bu ismi alan bu işlenmiş, avuç büyüklüğündeki tanecikler suyla temas ettiği anda çözülüyor ve bir tür temizlik malzemesi olarak kullanılıyordu. Çok az insan bu küçük, zararsız topların ne kadar tepkimeye müsait olduklarını bilmiyordu... Birkaç malzeme, biraz su ve biraz da etanolle.
Hepsi de burada vardı.
Böyle bir mekanda etanol bulmak için çok fazla uğraşmama gerek yoktu. Raflardan alkol oranı en yüksek olan alkolü aldım ve tepkime oranını istediğim seviyeye getirmek için etrafa bakındım. Bunun için çok az miktarda asite ihtiyacım vardı. Gözüme bir sepetin içine dizilmiş olan limonlar çarptı. Yüzümü sertçe buruşturdum çünkü bu kesinlikle garip olacaktı ama en kötü ihtimalle bu kaba, anlayışsız ve konuşmaktan bir haber olan insanlar biraz mide zehirlenmesi yaşarlardı. Kömür kristallerini bir kasenin içine doldurup üzerine hazırladığım karışımdan birkaç damla döktüğüm anda kristaller tepkimeye girdiler. Önce renkleri neredeyse beyaza dönecek kadar açıldı. Ardından da yüksek sesle cızırdamaya, tatlı-ekşi bir kokusu olan gri bir duman yaymaya başladılar. Kaseti tezgahtan ittirdim ve yerde sekip etrafa yayılan toplar adamlardan biri beni kolumdan tutup çekerken gördüğüm son şey oldu. İtiraf etmeliydim ki, adam ürkütücü derecede Sage'ye benziyordu. Onun erkek versiyonu gibiydi. Tabii gözleri daha küçük ve yüzü biraz daha ovaldi. Ben şaşkınlığı üzerimden atmaya çalışırken adam bana küfür ederek boynumu tutup sırtımı ve başımı tezgaha yasladı. Kömür kristallerinden yayılan dumanlar yavaş yavaş etrafı kapatırken görüş alanım tamamen kapanmadan önce bu adamdan kurtulmam gerektiğini biliyordum. Onu kendimden uzaklaştırmak için debelendim ama adamın eli boğazımdan bir türlü çekilmiyor, dahası yavaş yavaş boynumu sıkmaya başlıyordu. Beni boğuyordu. Bu yüzden Damien'dan öğrendiğim bir şeyi yaptım. Elimi yumruk haline getirdim ve tüm gücümü kullanarak herifin burnuna geçirdim. Canım feci yanarken adamın canının benden daha çok yandığını görebiliyordum. Üzerimden çekildi ve ben darbenin etkisi yüzünden acıyla sızlayan elimi tutarken dumanların arasından adamın acıyla çarpılan surat hatlarını ve kanayan burnunu gördüm.
![](https://img.wattpad.com/cover/368244829-288-k675815.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...