"Kratas, yardım et." Panikle başımı çevirdim, ne yapacağımı bilememenin çaresizliğiyle kafamda binbir düşünce dolanıyordu. "Ateşi var. Onu doktara götürmeliyiz."
"Götüremeyiz."
"Ne demek yapamayız?"
"Yapamayız işte. Onu dövüşten hemen sonra arenadan çıkartırsak Başkan Eugine fark eder ve neler olduğunu merak ederek onu görmeye gelir. Seni burada gördüğü anda da daha kötüsünü yapar."
Ah, hayır.
Endişe başımı döndürürken bir çözüm bulmaya çalıştım ve neredeyse anında buldum. Kratas Damien'ın yüzünü gizlemek için bir pelerin bulurken ben de aynı pelerini başımın üzerine çektim. Gölgelerin arkasında kalmak istiyordum çünkü kimsenin dikkatini çekmek gibi bir lüksüm yoktu. Kendimi rahatlatmak için derin bir nefes aldım ve elimi kaldırarak değerli bir taşla oyulmuş olan yüzüğüme baktım. Bu yüzük arenanın zengin ve ayrıcalıklı asilleri için ayrılmış olan o gösterişli odalardan birini kiralamama yardımcı olacaktı. Oldu da. Birkaç dakika sonra asiller için ayrılmış olan o suitlerden birine geçtik. Kratas yarı baygın hâldeki Damien'ı içi ılık suyla dolu olan küvetin içine yatırmama yardım etti ve birkaç ilaç almak için yanımızdan ayrıldı. Büyük, altın plakalarla kaplı olan küvetin yanında dizlerimin üzerine çökerken ben hasta olduğumda Damien'ın benimle nasıl ilgilendiğini düşündüm. İçimde derin bir keder vardı; Keşke şimdi onun için aynı şeyi yapabilseydim ama burada uzun süre kalamayacağımı biliyordum, çok tehlikeliydi. Bununla birlikte, ona yardım etmeden ayrılmak da düşünemeyeceğim bir şeydi.
Ahşap bir rafın üzerine büyük, yumuşacık, parfüm kokan havlular yığılmıştı. Bir tanesini alıp suya daldırdım, ardından hafifçe sıktım ve Damien’ın boynunda, omuzlarında ve göğsünde yavaşça gezdirmeye başladım. Sonra alnını ve yanaklarını sildim. Odayı dolduran suyun buharı yavaş yavaş Damien'ın tenindeki solgunluğu yumuşatıyordu. Onun kapalı gözlerini, yüzündeki yorgun ifadeyi izlerken içimde tuhaf bir suçluluk hissettim. Kendime engel olamadan fısıldadım. Bu sessizlikte yalnızca o ve ben vardık. Beni yalnızca 'O' duyabilirdi... "Sana bunu yapmasına nasıl izin verdim?" Ne olursa olsun, onu Başkan Eugine'den kurtarmam gerekiyordu. Bakışlarım bir an, sadece kısa bir an, Damien'ın dudaklarına kaydı. İçimde, derinlerde bir yerde bir şey kıpırdadı. Utançtan yanaklarım, kulaklarım ve göğsüm yanıyordu. Geri çekilerek havluyu banyonun bir köşesine fırlattım.
O çok hasta, seni aptal! Böyle şeyler düşünmemelisin!
Kendimi sapık gibi hissediyordum.
Damien'dan birazcık uzaklaşma isteğiyle küvetin yanından kalkıyordum ki güçlü, sıcacık parmaklar dirseğimin etrafına dolandı ve beni geriye, küvetin içine doğru çekti. Hafif bir çığlık atarak suya, Damien'ın bacaklarının yan tarafındaki o boşluğa düştüm. Küçük dalgalar küvetin dışına taşarak yerleri tamamen ıslatırken Damien gözlerini bile açmadan güçlü kollarını bedenimin etrafına doladı ve ıslak giysilerim tenime yapışırken beni kendine çekti. Başımı göğsüne yaslarken kollarının ağırlığını ve bedeninin sıcaklığını her hücremde hissettim. Nefesim kesildi, gözlerim iri iri açıldı, ne olduğunu anlamaya çalışırken şok dalgaları bedenimi sardı. Damien’ın başı yavaşça eğildi ve yanağını halsizce başımın üzerine yasladı. O... Bana... Sarılıyordu...
"Geldin."
Tatlı, yorgun sesi içimi ürpertti.
Islak gömleğini parmaklarımın arasında sıktım, "Damien, çok hastasın sen." derken sesim endişeyle titredi.
"Biliyorum." diye mırıldandı.
Tek dediği buydu.
Buna inanamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...