Kratas'ın beni götürdüğü mekan küçük ama rahat, hoş bir yerdi; Ahşap duvarlar yer yer koyu renkli taşlarla kaplanmıştı ve duvarlarda asılı eski tablolar da hemen dikkatleri üzerine çekiyordu. Sahnede hoş bir melodi eşliğinde şarkı söyleyen yumuşak sesli, orta yaşlı kadına bakarken Kratas tezgahın arkasındaki genç adamdan bizim için iki tane içecek sipariş etti. Ahşap masalardaki insanların üzerinde gözlerimi gezdirirken her birinin birbirinden ne kadar farklı olduğunu fark ettim. Aşırı şişman bir adam, uzun boylu bir kadın, saçları gece mavisine boyanmış orta yaşlı başka bir kadın ve daha bir sürü insan... Değişik ama bir şekilde rahat, sıcak bir mekandı. İçeceğimden bir yudum alırken 'Üstelik içecekleri de çok lezzetli.' diye düşündüm ve bardağımdaki mor, parlak sıvıya dikkatle baktım. Yaban mersini tadı alıyordum. Biraz da şeker olduğunu fark ettim ama bu tat hiç de rahatsız edici değildi. Bir yudum daha almak için bardağı dudaklarıma doğru görürken Kratas yanımdan güldü.
"Gördün mü? Beğeneceğini biliyorum."
"Değişikmiş." diye ekledim, ona geri bakarak ve ciddi bir konuya geçiş yapmadan önce onunla biraz sohbet etmek için sordum. "Ee? Sık sık geliyor musun buraya?"
"Evet. Kulağa garip gelecek, biliyorum ama burası evimmiş gibi hissettiren nadir yerlerden bir tanesi."
Hayır. Anlıyordum aslında. Ev, diye düşündüm kendi kendime. Bu kelime son zamanlarda ben de tamamen yabancı bir anlam kazanmış gibiydi. Artık bir evim var mıydı, onu bile bilmiyordum. Her yer çok yabancı, çok güvensiz geliyordu. Kendi evim bile. Oysa orası en güvende hissetmem gereken yer değil miydi? Belki de sorun bendim, benim hislerimdi. Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyordum artık.
Yerdeki bir noktaya dalıp gittiğim için herhalde, "Yine o üzgün ifade," diye ekledi Kratas işaret parmağıyla yanağımı dürterek. İrkildim. O da hafif bir sesle gülerek devam etti. "Sorun ne, Vanessa? Damien mı? Kavga mı ettiniz yine?"
"Damien'ı geçelim, şimdi bunun hakkında konuşmak istemiyorum." dedim, asıl konuyu gündeme getirmek amacıyla. Sesimde kararlılık ve biraz da yorgunluk vardı. "Benim asıl ilgilendiğim şey sensin."
"Ben miyim?"
"Evet, sensin."
"Neden?"
"Ben..." dedim, kelimeler dilimde düğümlenirken hafif bir sesle kekeleyerek. Derin bir nefese aldım ve sözlerimi toparlamaya çalışarak devam ettim. "Senin hakkında bir şey duydum. Öyle delice ki bunu Damien söylemiş olmasa inanmazdım. Bana senin Yeraltı Şehri'nde bir isyan grubunu yönettiğini söyledi. Bu doğru mu, Kratas? Gerçekten böyle bir saçmalığa bulaşmadın, değil mi?"
Kratas başını eğdi, gözleri bana derin bir sessizlikle karşılık verdi. Sözlerimin ağırlığını anlamış gibi görünüyordu ama yüzünde herhangi bir tepki yoktu...
"Saçmalık mı?" diye tekrar etti daha sonra. "O hâlde bu saçmalık yerine Damien'a odaklanman gerekmez mi? Çünkü senden ciddi bir şekilde nefret ediyor ve kesinlikle sana güvenmiyor."
Bu bir 'evet' miydi?
Kafamda sürekli olarak dönen bu soru, yanıt bulmakta zorlanıyordu.
"Konu bu değil... Ayrıca bu meseleyi çözeceğim ben."
"Çözecek misin? Nasıl?"
Meraklı bir şekilde beni süzdü.
Paltomun cebinde duran parmaklarım babamın odasından çaldığım o prototif çipi okşarken suratımda hiçbir duygunun olmaması için özel bir çaba sarf ettim. İçimden bu işin sonucunun ne olacağını, belki de hayatımın nasıl değişeceğini düşünüyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/368244829-288-k675815.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...