🔸26.BÖLÜM: SON UMUT

191 33 16
                                    

Damien'a onu sevdiğimi söylemiştim! İnanması güç olsa da gerçekten yapmıştım bunu ve o da bana beni sevdiğini söylemişti ve bu... Güzeldi. Harbiden güzeldi. Tüm bu karanlığın ve kaosun içinde bir ışık süzmesi bulmuş gibi hissediyordum kendimi. Daha da önemlisi, bir umut. İtiraf etmem gerekirse bu biraz yorucuydu çünkü uyanık kaldığım her an sadece Damien'ı düşünüp durmuştum. Mina'ya veda ederken bile aklımda o vardı. Bir de 'Ben de seni seviyorum, Vanessa.' deyişi...

Bu cümle zihnimde tekrar tekrar dönüyor, her seferinde içimde yeniden yankı buluyordu.

Mina ise gördüğü şey karşısında utanmaktan daha ziyade mutlu olmuş gibiydi. İlginç bir şekilde, veda ederken ona sarılmama müsade etti. Daha önce hiç bir çocukla ilgilenmek zorunda kalmamıştım. Hele ki böyle geçmişi olan bir çocukla. Ona insanların bazen birbirlerini önemsediklerini göstermek için bu şekilde öpüştüklerini söylemek üzereydim ki, kulağıma doğru "Bence siz birbiriniz için yaratılmışsınız." dedi. Kalbimde bir sıcaklık belirdi, vücuduma yayıldı ve parmak uçlarımda bile bu duyguyu hissettim. Buna inanmak ne kadar da kolaydı! Mina kıkırdayarak geri çekildi ve şaşkın bir şekilde ona bakıyor olan bana el salladıktan sonra dönüp Bayan Contessa'nın yanına koştu. Yaşlı kadın Mina'nın başını okşarken Mina'nın her zamankinden daha neşeli bir ruh hâlinde olduğunu fark etmiş olmalı ki gözlerinde bir parıltı belirdi, dudakları hafif bir gülümsemeyle kıvrıldı.

Saatler geçtiğinde ve ertesi gün olduğunda kalbimin bir parçası hâlâ dün gecenin etkisi altındaydı. Canımı sıkabilecek tek bir şey vardı, o da Başkan Eugine'di. Ki, anlaşmamızda olduğu gibi bana onun adına silah yapmam için bir yığın para göndererek bunu başarmıştı. Kahrolası herifin beklemeye bile sabrı yoktu anlaşılan. Onun için bir silah yapacak değildim ama hoşuna gidecek bir şey yapmazsam da kesinlikle Damien'a bir şey yapardı. Eugine’in acımasız bakışları gözlerimin önüne geldi. O, istediği şeye ulaşmak için her şeyi göze alabilecek türden biriydi ve bunun için korkunç şeyler yapması gerekse bile bunu umursamıyordu. Daha da kötüsü, bu evde duruyor olsa da resmi olarak Damien hâlâ onun vekaletindeydi! O vekaleti hayatı boyunca bir kere daha bana vermeyeceğine emindim. Kendimi Başkan Eugine ne isterse yapmak zorundaymış gibi hissediyordum. Bu berbattı ve öyle değilse bile kesinlikle berbat hissettiriyordu.

İşe yaramama ihtimali düşük bir plan düşünmeye çalıştım ama bulamayınca en basit, en olası ve muhtemelen en riskli çözüme odaklandım.

Onu oyalayabileceğim kadar oyalayacaktım.

Şimdilik.

Son derece asık bir suratla ortalıkta dolanırken biri aniden elimi sıkıca tutarak beni çekti. Şaşkınlıkla hafif bir çığlık attım ve dengesizce geriye doğru sendeleyerek yumuşak, rahat koltuğun üzerine yan bir şekilde düştüm. Kalçam kırletlerin üzerine, belim de koltuğun koluna yaslanmıştı. Panikledim. Ne oluyordu? Bacaklarım zaten koltukta oturuyor olan Damien'ın uzun ve güçlü bacaklarının üzerinden aşağıya sarkarken, nefes nefese bir hâlde, hâlâ ne olduğunu anlamaya çalışarak başımı çevirdim ve ona baktım. "Günaydın." dedi. Kolunu oturduğu koltuğun arkasından uzatıp eğilerek bana daha da yaklaştı; gözlerindeki ifade çevremi saran gerginliği bir anda dağıtıverdi. Gerçekten. Ne günaydındı ama.

"Damien... Sen..." Kelimeler boğazıma dizilmiş, çıkmamak için direniyordu. Ne diyecektim ben? Ne demek gerekiyordu? Yüz kaslarım gerilmiş, bedenim taştan bir heykel gibi donup kalmıştı. Garip, tiz ve kesinlikle gergin bir ses tonuyla "Ödümü kopardın!" dedim en sonunda. Boğulmak üzereyken son anda kurtulmuşum gibi çıkıyordu sesim. "Tanrım... İnsanlara bu şekilde yaklaşmamalısın." Özellikle de bana, demek istedim ama o cümle dudaklarımdan dökülmedi.

Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin