Belki de yanlış duymuştum.
Kratas... Olamazdı, değil mi?
Beynim duyduğum bilgiyi işlemekten ısrarla kaçınırken midemde bir rahatsızlık hissettim. Derin bir soluk alarak kendimi toparlamaya çalıştım. Sıkıca kavradığım kaşığı yavaşça masaya koyarken hazımsızlığımın nedeni yeraltı şehrinin ayaklanmasının beklenmedik bir gelişme olmamasıydı. Ne olacaktı ki? Hayatlarının sonuna kadar bu haksızlığa boyun mu eğeceklerdi? Ama kahretsin, savaşın kazananları olmazdı ki. Masum insanlar... Çocuklar... Ve Damien...
O da bu olayın bir parçası mıydı?
Ama o zaman neden bana söylesin?
Damien'ın sessizliği tüm bu karışıklıkların arasında, içimdeki soruları daha da derinleştiriyordu. Bu durum yüzünden kafam öyle karışmıştı ki doğru düzgün bir şey diyemiyor, Damien'a bile bakamıyordum. Kratas hakkında ne düşüneceğimi ise bilemiyordum. Damien'ı görmem için kendini o kadar riske attıktan sonra onu bir 'düşman' olarak görmek imkansız geliyordu. Derin bir nefes daha alarak huzursuzluğumu dengelemeye çalıştım. Ne yazık ki yapamadım. Buradan bir an önce gitmem gerekiyordu. Kratas'la konuşmam gerekiyordu. Hem de en kısa süre içinde.
"Benim gitmem lazım. Üzgünüm."
Yemek masasından hızla kalkarken sandalyenin gıcırtısı o kadar yüksek ve rahatsız edici geldi ki, masanın etrafındaki herkesin dikkatini çekti. İfademi saran dehşet yüzünden olsa gerek, Diana gülümsüyor, hâlinden son derece memnun görünüyordu. Kim bilir Damien'ın bana ne dediğini düşünüyordu! Düşüncelerimle boğuşurken Damien ayağa kalkınca başımı kaldırıp ona şaşkın şaşkın baktım. Bu ani kalkışı beni irkiltmişti. Tek bir sözcük dahi söylemeden dönüp giderken Diana "Damien? Nereye gidiyorsun? Bir lokma bile yemedin!" diye seslendi. Damien durdu. Omzunu üzerinden Diana'ya baktı. Gözleri, adeta bir buz tabakası gibi soğuk ve keskin, insanın ruhuna işleyen bir korku yaydı. Dudağındaki ince çizgi her an patlamaya hazır bir bomba gibi gerilmişti. İfadesi gerçekten ürkütücüydü. O birkaç saniye bir saat gibi geldi. Sonra kadının varlığını tamamen yok sayarak yürümeye devam etti ve kapıyı sertçe çarpıp gözden kayboldu...
Kapı, metal bir yankı sesi çıkararak kapanırken Elizabeth çatalını salatasına batırdı. Sonra da o kadar da alçak olmayan bir sesle "Sanırım pek iştahı yok." diye mırıldandı. Yavaşça çatalıyla birkaç marulu alıp ağzına attı. "Yemekleri beğenmedi herhalde."
"Kapa çeneni, Elizabeth!"
"Sadece söylüyorum."
Orada daha fazla durmamın bir anlamı kalmamıştı. Sessizce Diana ve Elizabeth'in yanından ayrılırken hâlâ Damien'ın Kratas hakkında söylediği o şeyi düşünüyordum. Verandadan geçerken biri koluma dokununca irkilerek geri döndüm. Kalbim hızla çarpıyordu. Bir an sonra da rahatlayarak nefesimi bıraktım. Bu Lotus'du. Diana değil. Onu görmeyi beklemiyordum. Kız biraz gergin ve endişeli görünüyordu. Daha dikkatli bakınca gözlerinde şefkat de gördüm. Bakışları, sanki her şeyi anlıyormuş gibi, dikkatli ve nazikti. "Nasılsınız?" diye sordu, sesini ve bakışlarını kaplayan o derin saygıyla.
Bir an bile düşünmeden "İyiyim. Merak etme." diyerek yalan söyledim ve içimdeki huzursuzluğu saklamaya çalışarak, merakla "Bir şey mi oldu, Lotus?" diye sorarak devam ettim. Lotus'un gözlerindeki endişe, hissettiği bir sıkıntının var olduğunu işaret ediyordu.
"Sizinle konuşmak istiyordum."
"Öyle mi? Neden?"
"Burada ne olduğunu bilmiyorum ama sizinle geçirdiğim o birkaç günde sizin nasıl bir insan olduğunuzu anladım Bayan Born. Bu durumda olmayı kesinlikle hak etmiyorsunuz. O yüzden size açıklamak istedim. Diana... Yani, Bayan Diana..." Kendini düzeltirken Lotus bizden başka kimsenin olmadığından emin olmak için etrafına bakındı. Soğuk yüzünden yanakları al al olmuştu. Bana bakarken gözleri parlak ve samimiydi. "Bakın. Burada kesinlikle düşündüğünüz gibi bir şey yok. Damien onunla asla konuşmuyor ve o kadının ona parmağının ucuyla bile dokunmasına izin vermiyor. Diana ona emir verse bile yapmıyor. Hatta onun dediği hiçbir şeyi yapmıyor. Sanki onu özellikle tersliyor gibi. Yani, yanlış bir şey düşünmenize gerek yok. Rahatlayın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Genç Kurgu"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...