Hızlıca etrafımı taradım ve bir şey söyleyebilecek bir hâle geldiğimde, kontrol edemediğim telaşla ve korkuyla, "Benim saklanmam lazım!" dedim. Zaman gittikçe azalıyordu. Konuşacak, bir şey açıklayacak vaktim bile yoktu. "Damien! Benim hemen saklanmam lazım! Başkan Eugine ona haber vermeden Yeraltı Şehri'ne indiğimi öğrenirse canıma okur." Yana eğildim ve içgüdüsel bir şekilde örtüyü yukarı çekerek yatağın alt kısmına baktım. Boğazımdan alçak bir homurtu döküldü. Ne yazık ki Damien, bu ani ve çaresiz hareketi görecek kadar sağduyulu ve hızlıydı...
"Oraya giremezsin." dedi, uzanıp bileğimi tutarak beni geri çekerken. Ona bakmak için başımı çevirirken beni tutan elleri sıcak ve güçlüydü; bileğimi kurtarmak için ne kadar çabalasam da parmakları sanki demirden yapılmış gibiydi. Tüm bu durum başımı döndürürken panikle kapı ve Damien arasında gidip geldim, yakalanmak üzereydim! "Delirdin mi sen? Oraya sığamazsın."
"Ama benim saklanmam..."
Kelimeler boğazımda bir düğüm gibi sıkışıp kaldı. Susup kaldım. Bir çözüm bulmak için çırpınan zihnim, Damien'in soğuk ve dikkatli bakışlarıyla çakışıyordu. Kararsızlığı gözlerine açık bir şekilde yansırken benimle ne yapacağını düşünerek ve bir karara varamayarak dişlerini sertçe sıktı, gözlerini kapattı. Bir an acı içindeymiş gibi geldi bana. Sonra bakışlarını araladı. Gözlerinin içinde, önceden var olan kararsızlığın yerini kesin bir ifade almıştı.
"Gel."
Emri donup kalmama neden olurken, hiçbir şey anlamayarak, biraz yüksek bir sesle, "Ne?" diye fısıldadım.
"Benimle gel."
Sesi net ve kararlıydı.
Damien başka bir şey demeden dönüp beni odanın köşesinde duran o eski, büyük dolaba doğru çekiştirirken adımlarına ayak uydursam da ilk başta ne yaptığını anlayamadım. Bir şey düşünecek bir hâlde değildim gerçi, kalbim göğsümde küt küt atıyordu. Dolabın ağır, ahşap kapağını çekip açtı. Beni döndürdü. Güçlü elleri bileklerimi sıkıca kavrayıp beni dolabın içine sokarken, sırtım dolabın soğuk ve pürüzlü yüzeyine yaslandı. O an anladım. Bizi saklıyordu! Gerçekten yapıyordu bunu! Derin bir nefes aldım ama ne kadar nefes alırsam alayım hava bana yetmeyecekmiş gibi geldi. "Neden bana yardım ediyorsun?" diye soruyordum ki Damien içeri girdi ve dolabın iki kanatlı kapısını kapatarak bizi dışarıdaki gözlerden gizledi. Damien bileklerimi serbest bırakırken dolabın pencerelerini kaplayan panjurların şerit ışıklarının aydınlattığı o lacivert gözlerine baktım. Dolap o kadar dardı ki ister istemez ona çok yakın duruyordum. O da bana. Bir elini başımın yanından dolabın yüzeyine yaslamıştı. Nefes alışlarını duyuyor, göğsünün inip kalkışını görüyor, kokusunu alabiliyordum. Bir an için kendimi onun sıcaklığında kaybolmuş gibi hissederek gözlerimi yüzünde, omuzlarında, göğsünde gezdirdim. Onun ne hissettiğini bilmiyordum çünkü gözlerini dolabın panjurlarının izin verdiği ölçüde odaya dikmişti. O sırada dışarıdan kapının açıldığını duydum. Sonra da Başkan Eugine'nin sesini...
"Bu şehirdeki hiçbir doktorun o pisliği benim haberim olmadan tedavi etmemesi gerektiğini söylememiş miydim?" diye gürledi Başkan Eugine. Gözlerini hızla muayene odasında gezdirdi. Kısa, keskin hareketleriyle her an patlayacak bir volkan gibi görünüyordu. "Buraya hangi doktor bakıyor? Bana hemen bir isim bul! Onu mahvedeceğim!"
"Efendim, bu pek mümkün değil. Emri herkes biliyordu. Muhtemelen buralarda dolaşıyordur sadece. Yakınlarda bir genelev var. Belki de oraya gelmiştir ve biraz..."
"Kes sesini, Arthur!"
"Ama ben..."
"Sana kes sesini dedim, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Novela Juvenil"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...