Damien'la birlikte Bayan Contessa'nın görkemli malikanesinden ayrıldığımda içimde karmaşık duygular kol geziyor, hüzünle mutluluk arasındaki o ince çizgide gidip geliyordum. Yaprakları dökülmüş ve yer yer de kar tabakalarıyla kaplı olan ağaçların arasından el ele yürürken "Mina adına gerçekten çok mutluyum." diyerek Damien'ın yanımdaki varlığını hissetmek için parmaklarını hafifçe sıktım. "O mutlu olmayı hak eden bir çocuk."
"Evet." dedi. "Hak ediyor."
İçimi derin bir hüzün kaplarken, dudaklarımda zorlama bir tebessüm belirdi. "Bayan Contessa'nın tüm varlığını ona bırakması çok tatlı bir şey. Gerçi o belgelerin hepsi sahteydi ama... Bunu nasıl yaptığını cidden merak ediyorum."
Westland'da çok ünlü bir gladyatör olduğu için bunun Damien'ın üzerinde işe yaraması imkânsızdı ama ya buradan çok uzağa gidersek? Suratımı istemsiz bir şekilde astım. Yasadışı bir şey yapma fikri… Bana pek de doğru gelmiyordu. Üstelik, böyle bir şeyi nasıl yapacağımı bile bilmiyordum ki.
"Aklından ne geçiyor?" Damien’ın sesi, beni bulunduğum karmaşadan çekip çıkardı. Bana kısa ama yeterince etkili bir bakış attı. "Şu an çok düşünceli görünüyorsun."
"Hiiiiç..."
"Hiç mi?"
"Evet. Hiç."
"Vanessa."
Bana inanması bir mucize olurdu zaten.
"Şey... Sadece düşünüyordum da..." Hadi ama. Bir yalan olmalı mutlaka. Çalıştır kafanı kızım. Bir tane bulduğumda biraz abartılı bir şekilde iç çektim. "Okula başladığında seninle birlikte Mina'yı ziyarete gitmeliyiz. Bilirsin, kendini güvende hissetsin diye. Belli ki o çocuk sana güveniyor."
Gözlerini yerdeki çakıl taşlarından ayırmadan, "Bana güveniyor mu?" diye mırıldandı Damien, sanki bunu anlamakta güçlük çekiyormuş gibi. Ona şaşkın şaşkın bakmaktan kendimi alamadım. Damien ne düşündüğümü fark ederek suratını buruşturdu ve elimi birazcık daha kuvvetli bir şekilde tutmaya başladı. "Sadece buna alışkın değilim. Ben arenaya çıkarken etrafımda çocuklar bulunmazdı. Mina'dan önce belki iki, en fazla dört, çocuk görmüşümdür... Ki onlar da gerçekten berbat ve korunmaları gereken bir durumun içinde değillerdi. Bunun şiddete meyillilik olduğunu biliyorum ama o pisliğin kolunu kırdığımda hissettiğim rahatlamayı hiç hissetmemiştim."
"Yeri gelmişken, senin şiddete meyilli olduğunu düşünmüyorum." Damien'ın bana 'Kör falan mısın sen?' diyen bir bakış attığında başımı iki yana sallayarak usulca güldüm. "Ciddiyim ben. Senin tepeni attıran tek şey Başkan Eugine, Peter ve gerçekten sinir bozucu olan insanlar. Zorunda olmadıkça ve gerçekten gerekmedikçe kimseye vurmadığını fark ettim."
"Peter dışında."
Bunu demesini beklemiyordum.
Peter'ı 'Sinir Bozucu İnsanlar' listesine koymak istemedim çünkü o listede epey bir uzundu ve içinde Başkan Eugine, Arthur ve Sage'de bulunuyordu.
"Ona kişisel sebeplerle..."
"Ona gayet de kişisel bir sebeple vurdum."
Oof. Kahretsin. Damien işimi hiç de kolaylaştırmıyordu. Buna karşın kaşlarımı çattım ve ağzımın içinde geveleye geveleye konuştum. "Yani, Peter çok... Boş boğaz bir çocuk. Sana söylediği şeylerin hepsi korkunçtu ve açık olmak gerekirse ben bile bazen ona vurmak istiyorum. Hem çok fazla seyahat ediyor ve çoğu zaman yapmaya asla cesaret edemeyeceğim şeyleri yapıyor. İlk kez yumruk yemediğinden eminim."
"İyi ki bir mucitsin. Yoksa berbat bir avukat olurdun."
Bunu beni güldürmek için deyip demediğinden emin olamıyordum ama söyledikleri istemsizce yüzümde kocaman bir gülümsemeye yol açmıştı. "Oof ya, çok kötüsün!" diyerek, yakınımızdaki ağaçlardan birinin dallarına uzandım ve ince, beyaz bir kar tabakasını avuçlarıma doldurdum. Hiç düşünmeden Damien’in yüzüne doğru fırlattım. Kar parçacıkları havada minik yıldızlar gibi dağıldı, Damien’in saçlarına, yanağına, kirpiklerine konarak parlak beyaz bir örtü oluşturdu. Damien aniden durdu, bir an şaşkınca bana baktı, ardından da kaşlarını çatıp huysuz huysuz homurdanarak parmaklarının tersiyle yanağındaki karı sildi. Ben ise bu manzara karşınsında kendimi tutamayıp kahkahalarla gülmeye başlamıştım. Damien da yüzüme bir tutam kar fırlatınca tenime çarpan soğuk kristaller yüzünden yerimden sıçradım. Karın bir kısmı dudaklarıma çarpmış, bir kısmı da boynuma ve omuzlarımdan sarkan saçlarıma bulaşmıştı. Şaşkın şaşkın tuttuğum soluğu serbest bıraktım. Sonra da Damien'ın elini bıraktım ve saçlarımın arasına karışan kar tanelerini silkeleyerek, neredeyse çocuksu bir söylenmeye, "Tamam. Benim hatamdı. İntikam almak isteyeceğini tahmin etmem gerekirdi." diye mırıldandım ondan çok kendi kendime. Aynı takımda değilsek Damien'la kar savaşı yapmak pek akıl kârı değildi. Kesin kazanırdı. "Ama komikti, kabul et."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...