🔸13.BÖLÜM: ACI İNTİKAM

162 42 22
                                    

Sage'nin peşime düşeceğini tahmin etmem gerekirdi ama olan bitenler yüzünden öyle kafam bulanmıştı ki bu ihtimali aklımın ucuna bile getirmemiştim. Kahretsin. Niye yapmamıştım ki Onun gibi bir haydut elbette ki öcünü almak için peşimizden gelirdi! Eğer bunu biraz olsun öngörebilseydim şu an bu durumda olmazdım. Şimdi de bu küstah, kibirli haydut kadının insafına kalmıştım. Kalmıştık. Sanki her şey yeterince kötü değilmiş gibi bir de Damien'ı sürüklemiştim bu cehenneme. Onun bu durumla bir ilgisi yoktu bile. Yine benim yüzümden tehlikedeydi, hem de bu seferki gayet öfkeli bir tehlikeydi. Ne de olsa Sage'yi bize zarar vermekten alıkoyan hiçbir şey yoktu, kaldı ki daha önce birilerine zarar verdiğinden ve bunun sonucunda pek de pişmanlık hissetmediğinden emindim. Bizi öldürür müydü acaba? Her an Sage’nin acımasız bir kararla bizi yok edebileceğini düşündüğümde, içimdeki korkunun ne kadar derin olduğunu fark ettim. Ama öldürmek istese neden bizi buraya getirmekle uğraşsın ki? Buraya... Benim evime... Bir zamanlar evim olan bu yer, şu an resmen bir korku yuvası haline gelmişti. Başkan Eugine'nin Damien'ın benim evimde olduğunu fark edip öfkeden deliye dönmüş bir hâlde hesap sormak için buraya gelmesi uzun sürmezdi. Tabii o zamana kadar Sage bizi gebertmezse! Bu sefer feci batırmıştım. Batırmaya da devam ediyordum.

Bileğime sıkı bir şekilde dolanmış olan kalın, sıkı iplere bakarken bir çözüm bulmaya çalışarak tuttuğum nefesimi serbest bıraktım. Oturma odasındaki koltuğun üzerindeyim. Sage elimdeki ipi koltuğun kolundaki çıkıntıya kaçmayacağımdan emin olacak bir şekilde bağlamıştı, Damien'ı da ilerideki o demir borulara... Kendimi çekiştirmekten parmak boğumlarım kıpkırmızı kesilmişti ama ne kadar denersem deneyeyim bu lanet olası ipleri çözmek imkansız gibi bir şeydi. Parmaklarımı kıvırıp derimin altında gezinen o keskin ağrıyı biraz hafifletmeye çalışırken içimdeki umutsuzluğun katlanarak büyüdüğünü hissedebiliyordum. Başımı öne eğerek dalgalı, siyah saçlarımın çaresiz bakışlarımı kapatmasına izin verdim. Damien'ın olduğu tarafa bakamıyordum bile. Keşke ona her şeyin yoluna gireceğini soyleyebilseydim. Şu an benim de bunu duymaya ihtiyacım vardı. Keşke söyleseydi. Yalan bile olsa bunu ondan duymak istiyordum.

Ve düşünüp duruyordum çünkü hangi olayın, hangi kararın bu anı yarattığını bulmak eksik parçayı yerine koymak gibi bir şey olurdu. Başkan Eugine. Sage. Babam. O ölümcül makine. Hepsi uyanmak istediğim bir kâbusu andırıyordu artık. Çölde su arayan bir bedbaht gibi bir umut arıyordum, bir ışık, bir kurtuluş... Oysa etrafıma bakındığımda gördüğüm tek şey zifiri karanlıktı. Her şeyin merkezinde içimi saran bir nefret ile öfke vardı. Vicdan azabı ruhumu sıkıştırıyor, çaresizlik her geçen gün daha da derinleşen bir kuyunun dibindeymişim gibi hissettiriyordu. Bu düşüncelerin tesiri altında iç çektim; Sage bu akşam beni öldürürse bana büyük bir iyilik etmiş olurdu. Ciddiyim. Bu döngüde sıkışıp kalmaktan çok daha iyi bir son olurdu bu. Öte yandan da beni öylece öldürmeyeceğini de biliyordum. O zaman nasıl intikamını alacaktı? Muhtemelen şu an bana işkence etmenin bin farklı yolunu hayal ederek kendi kendini eğlendiriyordu. Tam bir deli, diye düşündüm kendi kendime. Ben de pek farklı değildim. Onun gibi bir belaya en başta ne diye bulaşmıştım ki sanki? Belamı falan mı arıyordum?

Bir lanet savurarak, bunun bir faydasının olmayacağını çok iyi biliyor olsam da, öfke duygusuna yenik düştüm ve parmaklarıma saplanan sızıyı umursamadan bileğimin etrafına dolanmış olan ipleri sert bir şekilde çekiştirdim. Sanki kaba kuvvet bu ipleri çözmek için yeterliydi! Başarısız olunca da nefes nefese kalmış bir hâlde gözlerimi yumup sakinleşmeye çalıştım. Kafamın içi tam bir kaos halindeydi. Her şeyden öte, Damien için cidden endişeleniyordum. Ne garip. Onu korumak, kendimi korumaktan çok daha önemli hâle gelmişti sanki. Bir de Abraham, Peter ve benim için çalışan çalışanlar vardı. Hiçbirini ortalıkta göremiyordum ve kendi kendimi iyi oldukları konusunda ikna etmek istiyor olsam da Sage'nin onlara neler yapabileceğini hayal etmek bile kafayı yiyecek gibi hissetmeme neden oluyordu. Kafamı kaldırıp elleri bileklerinden demir boruya bağlanmış olan Damien'a baktığımda kendimi daha iyi hissetmedim. Parmaklarıyla demir boruya vurarak hafif bir ritim tutuyordu. Bana bakmak yerine alnını boruya yaslayıp gözlerini kapatmıştı ve buna şükürler ediyordum çünkü şu an gözlerine bakabileceğimi sanmıyordum. Yine de bir şey demeliydim, değil mi?

Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin