Peter, bana hediye olarak aldığı rüya kapanına beni bile şaşırtan bir şefkatle dokunurken -Çalışma odamda sağlam kalan nadir şeylerden biriydi o- ben de dalgın bir şekilde işe yaramayacak kadar kırılmış olan eşyalara bakıp bunlardan işe yarar bir şey yapıp yapamayacağımı düşünüyordum. İşimi ne kadar çok sevdiğimi, elimden böyle zalimce alınana kadar bilmiyordum. Tüm eşyalarım, emeğim, yıllarım Başkan Eugine'nin hırslı parmakları arasında paramparça olmuştu. İron'u nasıl öldürdüğünü düşününce dişlerimi birbirine bastırdım. O zavallı, yavru kedinin bile canını yakmıştı ve bunun tek sebebi onun benim kedim olmasıydı. Benim yüzümden öldürmüştü onu. Sırf ben onu seviyorum diye.
Peter, "Burası berbat bir hâlde." diyerek zaten gün kadar ortada olan bir şeyi dile getirince ona döndüm. "Ah, Vanessa. Çok üzgünüm. Bu odayı ne kadar sevdiğini biliyorum. Buradan neredeyse çıkmazdın bile."
Gülümsedim, "Önemi yok, Peter." dedim onu biraz olsun rahatlatmaya çalışarak.
"İş konusunu ne yapacaksın?"
"Bilmiyorum." diye mırıldandım, alnımın ortası kırıştı ve bir kere daha bakışlarımı hurda yerine benzeyen çalışma odamda gezdirdim. Buradaki her eşya o kadar pahalıydı ki... Her şeyi yerine geri koymak için bir servet harcamam gerekirdi. Para kazanmıyorken hazır haldeki paramla bile sadece üçte birini düzeltebilirdim. "Eşyalarım bu haldeyken çalışamam. Çalışsam bile Westland'daki kimse benimle iş yapmak istemiyor artık."
"İnsanlar ne kadar da aptallar."
"Ve korkaklar," diye ekledim. "Kimse benimle iş yaparak Başkan Eugine'nin öfkesini üzerine çekmek istemiyor. Pek de haksız sayılmazlar gerçi. İstediğinde korkunç bir insan olabiliyor."
Peter, sessiz kaldı. Sanırım bu durum karşısında diyecek bir şeyi yoktu ve bu hiç de şaşırtıcı değildi, benim de diyecek bir şeyim yoktu. Bana doğru geldiğinde metal öğütücünün kırılmış bir çarkını parmaklarımın arasında çeviriyordum. Bakışlarımı kaldırdığımda Peter'ın da rüya kapanına baktığını gördüm. Benim gibi kalçasını masaya yaslayarak tam yanımda durdu. Pembe tüyleri, örgülü ipleri ve taştan süsleri olan rüya kapanına kısa bir an baktım ve ister istemez Damien'ın onu fark ettiği ilk seferi düşünürken üzgün bir biçimde iç çektim. 'Bunun yatak odanda olması gerekmez mi?' diye sormuştu bana. O zaman olsaydı hayatta böyle bir hâle düşeceğimizi tahmin edemezdim. Damien'dan ayrı olmanın beni bu kadar mahvedeceğini, bir gün onu bu kadar çok özleyeceğimi düşünmezdim.
"Sana her zaman inandım, Vanessa." dedi Peter, rüya kapanının çemberini işaret parmağıyla takip ederek. "Hâlâ da inanıyorum. Hayatımda tanıdığım en kusursuz insansın sen."
"Kimse kusursuz değildir, Peter. Her insanın bir zaafı, bir çirkinliği vardır. Bana kalırsa sen bana tarafsız bir şekilde bakmıyorsun. Sevgi, kusurları görmezden gelmeye meyillidir. Özellikle de... Bilirsin... Şeyse..." Aşk ise...
"Belki de haklısın... Ama seni bir gün her şeyi yeniden yoluna koyacağını bilecek kadar iyi tanıyorum."
Her şeyi yoluna koymak istesem, belki bu dediği doğru olabilirdi ama istemiyordum ki. Damien orada o haldeyken, mutlu olmayı hak etmiyordum; hak ettiğim tam olarak buydu. Yine de Kratas'ın söylediği o şeylerden sonra onu mutlaka görmem gerekiyordu.
"Peter, senden bir şey isteyebilir miyim?"
"Elbette, ne istersen zaten olmuş bil."
Hafif bir tebessüm dudaklarımı kaplarken masanın üzerinde duran küçük bir kağıt parçasını sıkı sıkı tutarak ona doğru uzattım. "Benim için bunları bulabilir misin?" diye sorduğumda Peter önce şaşırarak kaşlarını kaldırdı, sonra da kağıt parçasını elimden aldı ve gözlerinde parlayan bir merakla okumak için başını eğdi. Bu uzunca bir listeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...