🔸33.BÖLÜM: VEDANIN İZLERİ

121 26 15
                                    

Kapıyı tıklatarak Peter'ın odasına girdiğimde Peter odanın tam ortasındaydı, dolabının kapaklarını ardına kadar açmıştı ve içinde ne varsa hızlıca sırt çantasına yerleştiriyordu. Tüm bu manzara bana onun bu evden ilk gittiği anı hatırlatıyordu bana. Bir an için o eski hislere yeniden kapıldım, zamanla silinmiş o duyguları tekrar hissettim ama bu sefer daha farklıydı. Bir daha hiç gelmeme ihtimali olduğu için değil. Bu sefer arkadaşıma veda etmiyordum ben. "Sen miydin?" diyerek en az benim boyum kadar olan bir haritayı ve pusulayı çantasına tıkıştırdı...

"Gerçekten gidiyorsun, ha?"

"Evet."

"Tam olarak nereye peki?"

"Buna inanamayacaksın!" diyerek bu eve geldiğinden beri hiç olmayan bir mutlulukla pencerelerden limanı işaret etti. Peter'ın heyecanı benim de gülümsememe neden oldu ve merakla işaret ettiği yere baktım. Hemen fark ettim; Denizin maviyle birleştiği noktada, altın sarısı ve gri renkleriyle suya yansıyan bir şey vardı. Devasa bir gemiydi bu! Kıyıya paralel olarak ilerliyor, büyüklüğü neredeyse her şeyi gölgede bırakıyordu. "O gemi ile güneye o büyük ormanlara kadar gideceğim! Kylla koyunun yakınlarda adalar var ve o adalar... Görmen gerek. Tam bir cennetler. Keşke sen de benimle gelseydin. Orada yeni araştırmalar için kullanabileceğin bir sürü yeni tür vardır. Belki keşfedilmemiş bir tane bile bulabilirsin."

"Burada mutluyum, Peter." Sözlerim, içimdeki duyguları tam olarak yansıtmasa da, yüzümde beliren buruk ama içten gülümseme her şeyi anlatıyordu. "Senin adına da mutluyum. Gerçekten. Eminim yolculuğun harika geçecektir, her zaman olduğu gibi."

Peter yarım yamalak, karışık duygularla süslenmiş bir gülümsemeyle bana baktı ve olduğu yerde, sanki düşüncelerinin ağırlığını hafifletmeye çalışır gibi yavaşça iki yana sallandı. Bana sarılmaktan neden bu kadar çekindiğini anlamak ilk başta biraz garip gelse de, derinlerde bir yerlerde, aslında bu mesafenin kendi içinde bir mantığı olduğunu seziyordum. En mâkul olan bu olduğu için ona doğru elimi uzattım. Parmaklarıma dokunduğunda elleri soğuktu ve her an geri çekilmek ister gibi bir tedirginlik içindeydi, istemeden de olsa aramızda mesafe koymak için direniyordu. Gözlerinin içine baktım. Kendimi garip hissettim. Üzgün. Kırılmış. Sanki zaman geriye sarılmıştı, çocukluğumun oyun dolu günleri, beni teselli ettiği anlar ve her adımımda yanımda oluşu bir anda canlandı zihnimde. Bildiğim tek dosta sımsıkı sarılmak için kollarımı uzattım. Peter şaşkınlıkla dolu nefesini tutarken gözlerimi kapatıp fısıldadım, "Özür dilerim. Keşke farklı bir yol bulabilseydik." diyebildim sadece...

"Ah, sensiz olmak gerçekten canımı yakacak."

Bu düşünce kalbimi kırarken, en ufak bir tereddüt göstermeden, "Evet." diye fısıldadım. Ona sarılmayı keserek geri çekildim. "Sensiz olmak da."

"Sana arada yazarım. Bilirsin, ne hâlde olduğumu bil diye."

"Aksini düşünme bile!"

Buna gerek olmadığını düşünürse dünyanın diğer ucunda da olsa onu bulur ve kafasına bir tane çakardım. "Ve..." diye homurdandı, bir anda daha huysuz bir ruh hâline bürünerek. "O pislik seni üzerse ya da canının yanmasına neden olursa, onu..."

"Peter!"

"Ne?"

"Kes şunu."

"Peki, peki." Hafif bir sesle gülerek ellerini aynı anda kaldırdı. "Sadece söylüyorum işte. Kızma hemen."

Karşılık olarak yüksek sesle iç çektim. Onunla 'Damien' hakkında konuşacak değildim. Bunun ne kadar işe yaramadığını daha önce bizzat görmüştüm. Sonra birden buraya ne için geldiğimi anımsadım. "Ah, bekle. Ben aslında sana bunu vermek istiyordum." diyerek daha önce bana hediye olarak verdiği rüya kapanını ona uzattım. Peter, bir süre elimdeki rüya kapanına baktıktan sonra onu elimden almak için uzandı. Halkadan sarkan renkli, örgülü ipleri okşadı ve gözlerimin içine bakmak için bakışlarını kaldırırken merakını alayın ardına gizleyerek konuştu benimle.

Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin