Yavaşça derin bir nefes aldım, ciğerlerime dolan havayı hissettim ve gözlerimi kapattım. Duyduklarıma inanamıyor, inanmak da istemiyordum. Damien, Diana'nın yanında mıydı? Bana tokat atan, o ikiyüzlü, o korkunç kadının yanında? Attığı tokadın acısı bile hâlâ tazeyken hem de? Bu düşüncelerin tesiri altında parmaklarımı elmacık kemiğime götürdüm. Başkan Eugine, Diana'nın bana nasıl tokat attığını görmüştü. O gülüşünü, Diana'nın arkasından nasıl baktığını anımsamamak elde değildi. Kurnaz bir tilki gibi, diye düşündüm kendi kendime. Bunu bilerek yaptığından o kadar emindim ki! Her zamanki gibi sadece canımı daha da acıtmak, beni daha da sinir etmek istiyordu. Diana'nın yüzünü tekrar gözümün önüne getirdim, o soğuk, o küçümseyici bakışlarını. Bana karşı duyduğu o sonsuz nefreti ve Damien'a olan yatkınlığını düşündüm. Bu düşünceleri kafamdan atmalıydım, ama nasıl? Düşünmeden, hissetmeden duramıyordum.
Abraham, "İyi misin?" diye sordu. Yüzündeki kırışıklıklar bunu sorarken daha belirgin bir hâle gelmişti sanki. Ona baktım. Gözlerindeki endişe ve merhamet, içimdeki acıyı daha da derinleştiriyordu.
Parmaklarımı yanağımdan çekerken, tamamen yorgun düşmüş bir ruhla, "Evet, sorun değil." demek için kendimi zorladım.
"Değil mi?"
"Değil..." Gözlerimi bir an için yere indirdim ve elimde olduğu kadar mantıklı düşünmeye çalıştım. "Neden olsun ki? Yani... Diana, Damien'a karşı bir şeyler hissediyor, değil mi? Ona aşık. Ona Başkan Eugine kadar kötü davranmaz. Bu... Bu iyi bir şey... Başkan Eugine ile olmasındansa Diana ile olmasını tercih ederim..." O hâlde neden bu kadar üzgünüm? Neden tamamen mutlu olamıyorum? Neden midem bulanıyor? Neden bu kadar kıskanıyorum?
Başımı salladım ama içimdeki karmaşa dinmiyordu. Abraham, hafifçe iç çekerek ellerini dizlerinin üstüne koydu ve yumuşak, yatıştırıcı bir sesle benimle konuştu. "Başkan Eugine ona onu tamamen vermemiş. Sadece birkaç günlüğüne. Sanırım yine aynı şeyin olmasından korkuyor. Dinle beni. O adam bunu sadece senin canını sıkmak için yapıyor, Vanessa. Başka hiçbir şey değil. Diana'yı bir araç olarak kullanıyor. Seni kıskandırmak, seni üzmek için."
"İşe yarıyor da. Benim derdim ne? Üzülmemem, kıskanmamam gerekir. Damien'ın güvende olmasını istiyorum. Yemin ederim, her şeyden çok istiyorum ama onu başka biriyle düşünmek... Hem de o kadınla..."
"Biliyorum. Kendine biraz zaman tanı. Hissettiğin bu duyguların hepsi çok normal. Kıskançlık, kaygı, endişe. Bu duygular, bu tür karmaşık durumlarda kaçınılmazdır."
Abraham birkaç şey daha söyledi ama düşüncelerimin bulanıklığı yüzünden ne dediğini tam olarak duyamadım. Geri kalan tüm gün boyunca Damien'ı düşünüp durdum ve akşam yemeği için masanın en ucunda otururken de düşündüğüm tek şey buydu. Kaşığımı brokoli çorbasının içinde dalgın dalgın dolaştırırken çorbanın yeşil yüzeyinde dalgacıklar oluştu. Peter ve Abraham'da en az benim kadar sessizlerdi. Neden böyle olduklarını anlayabiliyordum. Peter o sarhoşluk meselesi yüzünden utanç içinde kıvranıyorken, Abraham ise düşüncelerinin arasında kaybolmuştu. Bir an için o eski günleri anımsadım. Bu masada üçümüzün sohbet ettiği o günleri. O zamanlar bu masa kahkahalarımızla dolup taşardı. Başkan Eugine, Damien'ı bana hediye etmeseydi hâlâ öyle olur muydu acaba? Ne çok şey değişmiş, her şey nasıl da farklı bir hâle bürünmüştü...
Peter başını kaldırdı, bana baktı. Sanki bir şey söylemek istiyormuş ama kelimeler boğazına düğümlenmiş gibi bir ses çıkardı. Sonunda da cesaretini toplayıp benimle düzgün bir şekilde konuşmayı başardı.
"Ben... Geçen gün olanlar yüzünden özür dilemek istiyordum. O kadar içmemem gerekirdi. Sanırım bir an için olan her şeyi unutmak istedim."
"Öyle mi?" Sesim de ifadem gibi cansızdı. Gözlerimi önümdeki çorbadan ve içinde dolaştırmaktan başka bir şey yapmadığım kaşıktan ayırmadan "Önemli değil, Peter. Olur öyle bazen. Unuttum gitti." diye mırıldandım. Şu an dert edeceğim en son şey onun sarhoş olmasıydı. O maceracı bir rutu. Böyle sorumsuzca şeyler yaptığına ilk defa şahit olmuyordum ne de olsa. Damien ne yapıyordu acaba? Bizim gibi yemek mi yiyordu? Onunla? Peter ona bu kadar içtiği için kızmamı bekliyor olmalı ki, bir an bana şaşkınlıkla bakakaldı. Sonra babasına baktı. Sonra yine bana...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...