Onu tekrar gördüğümde içimde yükselen bu tarifsiz acının yoğunluğu beklediğimden çok daha derin ve sarsıcıydı. Sanki uzansam acıyı tutabilecektim; Özlemi, pişmanlığı, vicdan azabını...
Ben hiç böyle hissetmemiştim.
Hiçbir şey böyle önemli olmamıştı.
Bir yerlerde saklanmak isteyen tarafımı bastırmak her zamankinden daha zordu. Akmak için savaşan gözyaşlarımı dindirmek için gözlerimi yumduktan sonra bir taş gibi ağırlaşan bacaklarıma komut vererek hücrenin olduğu tarafa doğru minik bir adım attım. Sonra bir adım daha... Sonra bir adım daha... Hücreye yaklaştıkça gözlerim Damien'ı daha net bir şekilde seçebildi. Uyuyor muydu emin değildim ama yere oturmuş , taş duvara sırtını vermiş, başını arkaya yaslamış bir hâlde gözlerini kapatmıştı. Onu gördüğüm için bile mutlu olamadım çünkü gerçekten berbat bir durumdaydı. Üzerinde sadece siyah, keten bir pantolon vardı, bu yüzden göğsündeki, kollarındaki ve omuzlarındaki morluklar ile kesikleri açıkça görebiliyordum. Dağınık, koyu saçlarının arasından yanağına doğru akan kan o kadar tazeydi ki hâlâ kurumamıştı. Ah, hayır. Daha önce Damien'ın nasıl dövüştüğünü görmüştüm. Arada sırada hafif morluklar alsa da asla böyle bir hâle gelmezdi. Bu durumun tek bir açıklaması olabilirdi. Kratas onun Başkan Eugine için dövüşmediğini söylerken bana yalan söylemiyordu. Ama bu delilikti! Ne kadar güçlü bir bedene sahip olursa olsun, eğer o piste çıktığında dövüşmezse bir gün ölümcül bir şekilde incinebilirdi! Başkan Eugine pisliğin tekiydi, bunu en iyi ben bilirdim ama bunu onun adına dövüşmek için değil, kendi hayatı için yapmalıydı!
Zalim bir ses 'Ne olursa olsun yaşamasını istemiştin, değil mi? Al işte. İstediğin oldu.' diyerek benimle alay ettiğinde ifadem acıdan değişti. Parmaklarımı vicdan azabından zonklayan kalbime götürürken, sadece benim duyabileceğim kadar alçak bir sesle, "Ah, ne yaptım ben?" diye mırıldandım. Bakışlarımı tam orada duran Damien'dan bir türlü ayıramıyordum.
Onu o şekilde kovduktan sonra onunla konuşacağım... Eminim iyi gidecektir.
Olanlardan sonra ona o kadar yaklaşmadan önce yüz defa düşünmem gerekirdi ama o an mantığımın sesi bana ulaşamayacak kadar uzaktan geliyordu. Hiç yürümediğim kadar hızlı bir şekilde yürüdüm ve Damien'ın tam önünde, dizlerimin üzerine düştüm. Endişeden ve korkudan başım dönüyor, ellerim titriyordu. Gözlerimi hızlıca Damien'ın yüz hatlarında gezdirdim. Hislerim o kadar yoğundu ki burnuma dolan kan kokusu bile beni rahatsız etmiyordu. İkinci defa düşünmeden uzanıp alnına, kandan nemlenmiş olan saçlarının altına dokunarak açık yaranın yerini bulmaya çalıştım. Ona dokunmak iyi bir fikir değildi. Hele ki gözleri kapalıyken. Parmak uçlarım tenine dokunduğu anda Damien aslında uyuyor olmadığını gösterecek kadar hızlı bir şekilde gözlerini açtı ve elini uzatıp bileğimi kaçmama müsaade etmeyecek kadar sert bir şekilde yakaladı. Bir daha asla gözlerine bakamayacağımı düşünüyordum ama yanılmışım, aksine, gözlerimi bir saniye bile gözlerinden alamıyordum. Bileğimi tutuş şekli ve buz gibi gözleri bana kendimi biraz nostaljik hissettirirken yavaşça yutkunarak boğazımdaki o iğrenç hissi yok etmek istedim. Tek fark, tuttuğu bileğimde bu sefer Yeraltı Şehri'nin damgası olmasıydı. Yanaklarım, boğazım, tüm bedenim yanıyordu. Kendimi hem berbat hissediyordum hem de onu yeniden gördüğüm için mutluydum. Damien'nın gözleri ise midemi bulandıracak kadar soğuk ve yabancıydı. Bir anda hiç tanımadığım bir adam olmuştu sanki. Evet. Bunu hak etmiştim ben. Damien'ın tuttuğu bileğime baktım, sonra da gözlerine...
"Yaralanmışsın." dedim, titreyen ve neredeyse duyulmayacak kadar cılız olan bir sesle.
Cidden mi, Vanessa?
Damien'ın bir şeyler söylemesini beklerken etrafı saran sessizliğin ağırlığı, sanki zamanın kendisi bile durup düşünüyormuşçasına, her bir anı bir yıla dönüştürmüştü. Sonunda konuştuğunda sesindeki o buz gibi soğukluk, kalbimi güneşin bile ısıtamayacağı kadar dondurucu bir kış sabahına çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Teen Fiction"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...