Bayan Contessa'nın evi limana çok da uzakta değildi. Bu yüzden oraya vardığımızda aradan sadece birkaç dakika geçmişti. Dev bahçe kapısından geçerken surat ifademi sakin tutmaya çalışsam da parmaklarım titriyordu. Bayan Contessa'nın ölümünden sonra Mina'yı görme fikrinin beni gerdiğini ittiğini itiraf etmem gerek çünkü onu daha dün görmüş olmama rağmen çocuğu ne hâlde bulacağımdan emin değildim. Bize kapıyı evdeki hizmetçilerden biri açtı ve ona Mina'yı birkaç dakikalığına görmek istediğimizi söylediğimizde Küçük Hanım'ın salonda yemek yediğini söyledi. Mina'yı bir sürü çeşidin olduğu bir yemek sofrasında tek başına otururken gördüğümde içime bir ağırlık çöktü. Çocuk bir insan ne kadar mutsuz görünebilirse o kadar mutsuz görünüyordu. Çatalını önündeki bifteğin üzerinde iştahsızca dolaştırıyor, bir elinde tuttuğu bez bebeği sıkıca göğsüne bastırıyordu. İlk fark ettiği Damien oldu ve kısacık bir anlığına dudaklarına minik, acı bir tebessüm kondu. Çocuğa sarılıp onu teselli etme dürtümü bastırmak için yumruklarımı iki yanımda sıktım.
Mina, "Damien!" diyerek oturduğu sandalyeden zıpladı ve üşenmeden masanın etrafında dolanıp Damien'ın bacağına sarıldı. "Hoş geldin!"
Sadece onu kontrol etmek istiyordum ama Mina yemeğe katılmamız konusunda öyle ısrar etti ki onu kıramadım. Hizmetçiler Damien ve benim için birer tabak daha getirirken gözlerim Mina'nın asla yanından ayırmadığı bez bebeğe takıldı. Daha sonra bebeğin boynundaki dikiş izlerine baktım ve içten içe o bebeğin tamir edemeyeceğim bir şey olduğunu düşünerek bakışlarımı önüme konan sebze çorbasına çevirdim. Tamir edemeyeceğim bir şey! Hah. Bir ilk. Çorbadan bir yudum aldım. Sıcak ve lezzetliydi. Ne kadar acıktığımı o ana dek fark etmemiştim. Bir yudum daha alırken merakıma yenik düşerek Mina'ya sordum.
"Okul için heyecanlı mısın, Mina?"
"Evet." dedi ve biraz utanarak ekledi. "Daha önce hiç okula gitmemiştim."
En azından bana cevap veriyordu, öyle değil mi?
"Ah, merak etme." diyerek çocuğu bu konuda rahatlatmaya çalıştım. Yeni şeyler deneme fikrinin bazen ne kadar korkutucu olabileceğini biliyordum ama çocuğun mutlaka bir eğitim alması gerekiyordu. "Eminim seveceksin. Orada bir sürü çocuk var. Bir sürü arkadaş edinebilir ve her gün yeni şeyler öğrenebilirsin."
Mina, iri iri açılmış gözleriyle 'Hı!' diyerek başını öne salladı. Dediğim şeyler onu sakinleştirmekten çok panikletmiş gibiydi. Çenemi kapayıp alt dudağımı ısırdım, böylece çocuğu korkutmaya bir son verebilirdim. Okulu sevmesini istiyordum, nefret etmesini değil. Gerçi ben bile gideceği o okula gitmemiştim ama kolejin resmini daha önce görmüştüm. Kocaman bir araziyi kaplayan ve yan yana dizilmiş şatoları andıran eski bir yapıydı. Okulun üç dil ile fen ve sosyal bilimleri öğreten çok geniş bir programı vardı. Kendimi yerine koyduğumda Mina'yı anlayabiliyordum. Yeraltı Şehri'nden gelmişti. Bir anda bir sürü asilin, senatörlerin, iş adamlarının ve kadınlarının çocuklarının arasında olmak garip ve korkutucu olurdu ama Mina'da artık en az onlar kadar zengindi. O yüzden her şey çok güzel olacaktı, olmak zorundaydı. Aksini düşünmek istemiyordum bile.
"Bugün Bayan Contessa'nın mezarını ziyarete gittim." dedi Mina, konuyu bambaşka bir yöne çekerek. Bunu duyunca iştahımın aniden kaçtığını hissettim. Elimdeki kaşığı masaya bıraktım. Damien'da sessiz bir ifadeyle Mina'ya bakıyordu. Çocuk usulca mırıldandı. "O harika biriydi. İyi, nazik ve cömertti. Keşke... Keşke her şey için teşekkür edecek zamanım olsaydı."
"Bence zaten bunu biliyordu, Mina."
Bunu derken çocuğu rahatlatmak için yalan söylemiyor, gerçekten de böyle düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)
Roman pour Adolescents"BU, KARANLIĞIN İÇİNDE YALNIZCA BİR IŞIK TANECİĞİYLE YOL ALMAK GİBİ." Vanessa, Yeniden Yeraltı Şehri'ne dönen Damien'ın yokluğuna alışmaya çalışırken ondan uzak durmayan bir parçasının olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Kader ne olursa olsun ikisini...