🔸25.BÖLÜM: KISKANÇLIK

111 28 29
                                    

Damien'ın yanına doğru ağır ve isteksiz adımlarla ilerlerken sadece zihnim değil, kalbim de bomboştu. Her adımda içimde büyüyen kaçma isteği beni boğuyordu ama kaçmak bir seçenek değildi ve sanırım derinlerde bir yerde, bunu gerçekten istemiyordum. Ne anlamı vardı ki? Ne yaparsam yapayım, nihayetinde ona geri dönecektim zaten. Bunu kabullenmek için kalan tüm irademi zorlarken Damien'a her adım attığımda kalbim varlığını hissettirircesine hızla çarpıyordu. Sanki ifadem her an paramparça olabilecek incecik bir maskeydi. Kendime tekrar ve tekrar sakin olmam gerektiğini fısıldadım.

Bu işe yarardı, öyle değil mi?

Damien terasın kenarında durmuş, kar tanelerinin ağır ağır yere düşüşünü izliyordu. Gözleri ufuk çizgisinde birleşen deniz ve gökyüzüne kilitlenmişti. Ben mi? Adım adım yanına yaklaşırken gözlerimi Damien’ın düşüncelerine hapsolmuş yüzünden ayıramıyordum. O kadar dalgındı ki varlığımı ancak yanı başına vardığımda fark edebildi. Göz göze geldiğimizde içime tarif edilemez bir ağırlık çöktü. Etrafımızdaki her şey birden silikleşti; Rüzgarın uğultusu, dalgaların uzaktan gelen sesi, kar tanelerinin usulca yere düşüşü… Sanki tüm dünya durmuş ve sadece ikimiz kalmıştık. Başka hiçbir şeyin bir önemi, bir anlamı kalmamış, bütün evren o anın içinde donmuştu.

Ben daha önce hiç...

"Yemeği berbat ettik, değil mi?" diye sordu Damien, yüzümdeki düş kırıklığını fark edince. Hayal kırıklığımın sebebi bu değildi ki. Damien’ın düşündüğünün aksine yemek umurumda bile değildi. Mina'yı düşünüyordum sadece. Tüm düşüncelerim, tüm endişelerim onun etrafında şekilleniyordu. Başımı yavaşça iki yana sallayıp hayır dedim. Damien’in sesi tekrar kulaklarımda yankılandı, bu sefer daha önce olduğundan çok daha meraklı bir tona sahipti. "Aklından ne geçiyor?"

"Hiçbir şey." dedim soruyu geçiştirmek istercesine. "Ya sen? Senin aklından neler geçiyor?"

"Bilmek istemezsin."

"Neden istemeyeyim?"

Damien sessizliği seçerek konuşmak yerine bakışlarını uzaklara, dalgaların vurduğu limana doğru yöneltti. İçimde bir ürperti, derinlere kadar kök salmış bir kaçma isteği vardı. Bu isteği kontrol altına almak için Damien'a biraz daha yaklaştım. Rüzgar hem onun kokusunu hem de tuzlu denizin kokusunu burnuma taşıyordu. "Bana kızgın mısın, Damien?" diye sorarken sesim kararsız bir tınıda yankılandı. Bu soru şimşek gibi gürültülü ve etkiliydi. Damien başını çevirerek gözlerimi yakaladı. Gözleri büyüleyiciydi. İçlerindeki fırtınayı hissedebiliyordum. Parmakları zihninde dönen düşünceleri susturmak ister gibi belirsiz bir şekilde kıpırdandı. Kar taneleri saçlarının arasına düşüyor, sonra da eriyip kayboluyordu.

"Hayır." dedi.

"Onu hayatımdan tamamen çıkaramam." Damien soğukça gülümser gibi oldu. Ben ise duygularımın ağırlığıyla omuzlarımı düşürerek derin bir nefes aldım. Devam ederken tırabzanlara sıkı sıkı tutundum. Parmaklarım soğuk metalin yüzeyine sertçe gömülmüştü, sanki beni orada tutan tek şey oydu. Devam ederken içimden geldiği gibi konuşmaya çalıştım. "Her ne olursa olsun, o benim bu hayattaki tek arkadaşım. Aslında böyle biri değil. Yemin ederim ki değil. Çocukken herkes benim garip bir çocuk olduğumu düşünürken yanımda olan tek kişi oydu. Bir keresinde yağmur yüzünden boğulmalarından korktuğu için bahçedeki karınca yuvasının üzerine bir çatı yaptığını görmüştüm. Hem o Abraham’ın oğlu, tek ailesi… Böyle olunca... İşte..."

Damien, "Anladım." dedi sadece.

Bu, çok ince bir ip üzerinde yürüyormuşum gibi bir his uyandırıyordu.

Gladyatör: Cesur Ruhlar (3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin