Banu hemen telefon numarasını vermişti ama aramam kolay olmadı. Önceki kadındakine benzeyen bir durumla karşılaşmam yüksek olasılıktı ve o durumu tekrar yaşamak istemiyordum. Yine aynı şey olursa, para isteyen biri çıkarsa karşıma sanırım bir daha bu işlere girişemezdim, cesaretim tamamen kırılırdı. Bunu da istemiyordum, çünkü bir yanıyla bu iş hoşuma gitmişti. Hayatta hiç tanışamayacağın kimselerle görüşüyordun. Üstelik bambaşka bir kimlikle yalan dünyalar yaratarak. Bir oyun gibiydi. Kafanı ne kadar kullanırsan o kadar başarılı olacağın anlaşılıyordu.
Ben bunları yaşarken evde de işler iyiye gidiyordu. Zehra gittikçe yumuşuyordu. O geceden önceki halimize dönüyorduk ama o hale dönmek isteyip istemediğim konusunda da kararsızdım. Hazır Zehra küslük yaratıp fırsatı vermişken işi abartıp boşanma noktasına getirebilirdim diye geçiriyordum aklımdan. Cesaret edebilir miydim? Boşanabilir miydim?
Cesaret edemezdim herhalde. Ortada çocuk vardı. Aileler ne derdi? O kadar yıldan sonra kadını elinde çocukla ortada bırakmaya gönlüm el vermezdi. Zehra'nın maaşı ile geçinemezlerdi. Sefil olurlardı. Yine benim ilgilenmem gerekirdi. Ama bu duruma da ne kadar dayanabilecektim! Bilemiyordum. Bu hayat beni boğuyordu.
Zehra o gece beni iyice şaşırttı. Her zaman hızlıca soyunup pijamalarını giyer, hemen yorganın altına girip sırtını dönüverirdi. Tüm bu soyunma işlerini de karanlıkta yapardı. Sanki yabancı birinin yanındaymış da bir yeri görünsün istemiyormuş gibi. Bu gece aksine her şeyi yavaştan alıyordu. Ve yine her zamankinin aksine ışıkları da tamamen söndürmemiş, başucundaki gece lambasını açmıştı. Tam gece lambasının önünde soyundu.
Yattığım yerden onu izlerken alıcı gözle baktım. Hiç de çirkin bir kadın olmadığını düşündüm Zehra'nın. Aksine kendi yaşındaki birçok kadından güzeldi. Yaş aldıkça olgunlaşmış, vücudu farklılaşmıştı sadece. Ama ben bu değişimi kabullenemediğimden herhalde kafamda onu çirkinleştirmiş, sıradan bir kadın haline getirmiştim. Çünkü artık alıcı gözle bakmıyordum ona. Çünkü benimdi. Komşunun tavuğu da komşuya kaz görünüyordu. Başka kadınları daha çok beğeniyordum.
Omuzlarına düşen, her zaman bağlı tuttuğu kara saçlarındaki birkaç beyaz tel, göz kenarlarındaki kaz ayakları... Bebekten sonra memeleri büyümüş biraz da sarkmıştı. Doğumdan geriye de küçük bir göbek kalmıştı. Kalçaları genişlemiş, kıçı daha da göz alıcı olmuştu. Gençken de kalçalarına bayılırdım ama şimdiki halleriyle daha da beğendiğimi söylemeliyim.
Sanırım bu düşüncelerle kendi kendimi havaya sokuyordum. Zehra'dan bir hareket gelmezse hiçbir şey yapmamaya da kararlıydım oysa. Günlerdir, belki on beş gündür sevişmemiştik. Aklımdan yatırıp zorla yapmak bile geçiyordu. İstediği kadar kızgın olsun, hem kızgın kadınla, direnenle daha farklı olur, diye geçiriyordum kafamdan.
Pijamasını giyip yatağa her zamanki şekilde yatmıştı bile ben bunları düşünürken. Hızlı bir karar vermem gerekiyordu. Yatağın onun yattığı tarafına doğru yavaşça kaydım ama yorganın kıpırtısından olsa gerek benim geldiğimi fark etmiş, bacaklarını karnına doğru çekmiş, kollarını bacaklarının arasına sokup başını göğsüne doğru eğip iyice tostoparlak olmuştu. Böyle yaptı mı "bana dokunma, uzak dur" demek anlamına gelirdi. Ama bu gece aldıracak halim yoktu. "Peki neydi o ışığı örtmeden soyunmalar" diye geçirdim aklımdan. Kendi kendimi kışkırtıyordum. Bunda da oldukça başarılıydım. Sinirlerim iyice gerilmişti.
Yan yatıyordu. Arkadan iyice sarıldım, vücudumu, heyecanımı hissetsin diye. Biraz daha büzüldü karşılık olarak. Bir elimle omzundan çekerek gevşetmeye çalışırken diğer elimi belinden içeriye bacaklarının arasına doğru sokmaya çalışıyordum. Ben böyle yaptıkça daha da kasılıyordu. Boynundan, ensesinden öpmek geldi aklıma, her zaman oradan tahrik olurdu. Zaten en ulaşılabilir yer olarak orası görünüyordu bu tortop halinde. Öpmeyeyim diye başını sağa sola sallıyordu. Her halinden istemediği belliydi. Bu durum da beni daha çok kışkırtıyordu.
Belinin arasından elimi bacak arasına sokamamıştım. Bu kez de arkadan denemeye karar verdim. Ama bacaklarını öyle bitiştirmişti ki değil elimin, parmak ucumun bile bacak arasına girmesi mümkün görünmüyordu. Böyle direnmesi sinirimi iyice attırmıştı. Zor kullanmak istemiyordum ama zor kullanmadan da direnişini kıramayacaktım galiba.
Defalarca sinirlenmiş, onlarca kez çileden çıkmıştım ama Zehra'ya bir fiske bile vurmamıştım. Babamızdan böyle görmüştük çünkü. Ama şimdi bana başka çare bırakmayacak gibi görünüyordu.
Pijamasının arkasını çekip indirmeye çalıştım. Bunda biraz başarılı da olmuştum. Kıçının yarısına kadar inmişti pijama. Elimi oradan sokup okşamaya başladım. Bir yandan da hâlâ ensesini, boynunu, ulaşabildiğim kadarıyla yanağını öpüp gevşetmeye çalışıyordum. Ama gevşeyecek hali yoktu. Bacakları sımsıkı kapalıydı ve arkadan da parmaklarım arasına girmiyordu.
Bu boğuşmadan sıkılmıştım. Elimi arkasından çektim, öpmeyi bıraktım, başımı ensesinden çektim. Bu hareketler ona da her şeyin bittiğini düşündürmüş olmalı ki biraz gevşemiş, açıkta kalan poposunu kapatmak için pijamasını çekmek amacıyla kolunu arkaya doğru uzatmıştı. Ani bir kararla hamle yaptım. Daha ne olduğunu anlayamadan omuzlarından bastırıp sırtüstü hale getirmiştim. Hareketim o kadar ani ve güçlüydü ki bacaklarını karnına doğru çekemediği gibi, sağa ya da sola da kıvrılamamış kalıp gibi dümdüz altımda kalmıştı.
Bacaklarını bacaklarımın arasına almış, vücudumun bütün ağırlığını vererek vücudunu kıpırdayamaz hale getirmiş, iki elimle yanlardan iki kolunu da sımsıkı bastırmıştım. Güreş ediyor olsaydık tam anlamıyla tuş olmuştu. Ama pes etmiyordu. Vücudu kaskatıydı. Kemer gibi gerilmişti. Başını bir yana çevirmiş, ağzının da öpmeyeyim diye sımsıkı kapatmıştı.
Yine boynundan öperek işe girişebilirdim ama kendi karımın böyle direnmesi gücüme gitmişti. "Allah kahretsin!" diyerek üstünden kalktım. Ben kalkar kalmaz da Zehra yerinden hemen doğrulup koşarak çocuğun odasına gitti.
Sabaha kadar uyuyamamış. Sinirlerim gergin bir şekilde erkenden işe gelmiştim. O sinirle "Niye geç kaldınız!" diye birkaç işçiyi azarladım. İşler niye yürümüyor, diye gereksiz bir şekilde bağırdım. Bir türlü ferahlayamıyordum. Sıkı bir kavga etmem, karşımdakini çevire çevire dövmem, en azından bir duvara yumruk falan atmam gerekiyordu herhalde içimde birikmiş siniri boşaltmak için.
Bu halde çalışamazdım. Çıktım bir tur attım. Komşu atölyelere uğradım. Biraz sohbet, başka konular iyi gelmişti. Bu arada Taner'lerin atölyeye de uğramıştım. Laf olsun diye Banu'dan söz ettim. İşlerin ne kadar hızlı ilerlediğini anlattım. Taner de benim gibi düşünüyordu. "Kesin orospudur" dedi. "Ara göreceksin!" diye ısrar etti.
İşyerime dönünce hemen bilgisayarın başına geçtim, Banu'yla yazışmalarımızı tekrar okudum. Bu sekizinci kez oluyordu herhalde. Daha önce de birçok kez bu yazışmaları okumuş, düşünmüştüm.
Bu sırada Banu'dan "Günaydın" diyen bir mesaj gelmişti. Cep telefonumu aldım, numarasını yazıp "Günaydın" diyen bir mesaj attım. Anında telefonum çaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçlü İlişki (Tamamlandı)
General FictionEvli bir adam sosyal medya üzerinden tanıştığı bir genç kızla ilişkiye girer. İlişkileri kısa zamanda aşka dönüşür. Ama genç kızla aşkı yaşamak demek onun kardeşi gibi sevdiği, aynı evde yaşadığı kızla da birlikte yaşamak demektir. Bu birlikte yaşam...