Yıkanıp temizlendikten sonra otelden ayrılmıştık. Daha birkaç yüz metre gitmeden Ece acıktığını söylemişti. Bir benzinci bulup bisküvi, kraker gibi şeyler almayı teklif ettim ama çok acıktığını söyleyerek bu teklifimi reddetti.
Hem küskün ve uzak davranıyor hem de ayrılmamak için bahaneler üretiyor gibi gelmişti bana. Arabaya yürürken zorla elini tutmuş, yakınlaşıp sarılma hamlelerimi de cevapsız bırakmıştı. Arabada da elimi tutmak bir yana tamamen ilgisizdi. Sürekli yan camdan dışarıyı süzüyor, sohbet açma girişimlerimi karşılıksız bırakıyordu.
Bir restoran bulana kadar da öyle devam etti. Belki malum konuya değinsem kendini tutamaz konuşurdu ama bunun sonucunda kavga etme ihtimalimiz de vardı. Ayrıca bu gibi durumlarda konuşayım derken gözyaşlarına boğulma ihtimali de az değildi.
Aksi gibi yol boyu oturup yemek yenecek pek yer de yoktu. Nihayet bir dizi kır lokantasına geldiğimizde de Ece bunları beğenmedi. Çok aç olsa seçmez ilk rastladığımızda yerdi diye düşündüm ama ses etmedim.
Çerkezköy'de, yol üstünde bildiğim iyi bir lokanta vardı. Ece'ye sormadan arabayı park ettim. O kadar dalmıştı ki araba durunca derin bir uykudan uyandırılmış gibi irkilmişti.
Hiç sesini çıkartmadan arabadan inip beni izlemiş, yine sessizce bir porsiyon karışık ızgarayı mideye indirip iki de ayran içtikten sonra tabağından başını kaldırıp bana bakmış, önümde tabak görmeyince de şaşırıp "Aaa, sen yemedin mi?" diye sormuştu.
Sesimi çıkarmadım. Arabanın önüne gelince durdum. Aramızda birkaç adım mesafe vardı. Beni görünce mesafeyi koruyarak o da durdu. Bir şey söyleyeceğimi anlamıştı. Gözlerinin buğulandığını, alt dudağının her ağlama öncesi olduğu gibi titrediğini fark ettim. Bir an konuşmaktan vazgeçmeyi düşündüm ama şimdi söyleyemezsem hiçbir zaman söyleyemem diye başladım anlatmaya.
"Seni deli gibi sevdiğimi, dünyada senden başka kimsem olmadığını biliyorsun" diye söze başladım. Aslında bu lafları ondan çalmıştım ama duruma uygundu. Bir kaç cümle daha edip onun ne kadar önemli olduğunu, canımı istese canımı vereceğimi ekledim. "Evli olduğumu biliyorsun" dedim, "İlk fırsatta boşanıp seninle evlenmek istediğimi ise şimdi duyuyorsun. Ama bu gerçek. Hayatımı seninle sürdürmek, ölene kadar birlikte olmak istiyorum. Ama ne olur biraz anlayışlı ol. Kadın hastalanmış, hastaneye kaldırılmış. Gitmeyip de ne yapayım. Vicdanın el verir mi? Gitmemek olur mu?"
Daha da devam edecektim ama bu cümle Ece'ye yetmişti. Hemen hamle yaptı ve bana sımsıkı sarılıp başını göğsüme yasladı, için için ağlamaya başladı. Vicdan konusunu önemsiyordu. Yeliz'e o kadar insaflı davranmasının nedeni de vicdan meselesiydi. Asu ile de aralarında böyle bir vicdan meselesi olduğunu düşünüyordum.
Ben de iki kolumla sarıp iyice göğsüme bastırdım. Ağlamaya devam ederken "Seni seviyorum. Bir an bile ayrılmak istemiyorum artık. Hiçbir yere gitmeni istemiyorum" diye konuşmaya başladı. Tekrar konunun başına döneceğiz diye endişelendim birden ama Ece sözünü "Birisi hastaysa gitme diyemem. O kişi en nefret ettiğim biri olsa bile. Üstelik karını tanımıyorum. Ne nefret ediyorum, ne de seviyorum. O nedenle gitme diyemem. Ama çabuk gel. Kavuşalım artık" diye sözünü tamamladı.
Ece için uzun bir konuşmaydı bu. İyice sarsıldığı belliydi. Kapıyı onun tarafından açıp koltuğa otururken elinden çektim. Kucağıma küçük bir kedi gibi sığındı. Sımsıkı sarıldık. Yine başını göğsüme gömmüştü ama artık ağlamıyordu. Ellerimiz birbirinin içinde bir süre öylece oturduk. Sonra başını kaldırıp yanağıma bir öpücük kondurdu. "Haydi artık gidelim. Bekletme insanları" dedi.
Ece'yi bırakıp bizim eve vardığımda akşam olmak üzereydi. Eve geç varmam iyi olmuştu. Kayınbiraderle karısı, Suat ve Fidan gitmişlerdi. Elif vardı. Ben gelene kadar Zehra'yı yalnız bırakmak istememişti. Oysa Cenk'in bakıcısı evdeydi ve Zehra bir şey istese hemen hazır ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçlü İlişki (Tamamlandı)
Ficción GeneralEvli bir adam sosyal medya üzerinden tanıştığı bir genç kızla ilişkiye girer. İlişkileri kısa zamanda aşka dönüşür. Ama genç kızla aşkı yaşamak demek onun kardeşi gibi sevdiği, aynı evde yaşadığı kızla da birlikte yaşamak demektir. Bu birlikte yaşam...