"Zehra ablacığım nasılsın!" demiş, sonra da kırk yıllık dostmuş gibi sarılıvermişti. Asu'nun bu hali kanımın donmasına sebep olmuştu. Zehra'yı düşündüğümden daha iyi tanıyordu. Ne zaman samimi olmuşlar, sarılacak hale gelmişlerdi merak etmiştim. Benimle iki kez hastaneye gelmişti Zehra. Bir - iki kez de ben yokken gelmiş olsa en fazla dört kez ederdi. İnsan bu kadar kısa sürede dost olabilir miydi?
Asu isterse olur, diye düşündüm. Kız çok tehlikeliydi ve aklına koyduğunu yapmak için her yolu deneyebilecek bir karakterdeydi. Ufak tefekliğine, yaşının küçüklüğüne bakıp Asu'yu küçümsemekle hata etmiştim.
Sabah kalktığımda Zehra'nın kredi kartı ekstresini sormasını bekliyordum. Ama hiç o konuya gelmedi. Aklı sağlığındaydı. Karnının ağrıması, bulantılar canını sıkmıştı. Sabaha kadar uyuyamadım, diye durumunun ciddiyetini izah etti.
Asu, Zehra Ablasının çok beklemeden muayeneye girmesini sağlamıştı. Doktor yaşı nedeniyle biraz zor bir hamilelik geçirdiğini söylemişti Zehra'ya. Hamileliğin sağlıklı ilerlediğini de eklemişti. Kendini yormaması, diyetleri uygulaması ve bol bol sırtüstü yatıp dinlenmesi gerekiyordu. Raporunu doğuma kadar uzatmıştı doktor. İki hafta sonra tekrar kontrole gelecektik.
Zehra aldığı haberle biraz rahatlamıştı. Bana karşı da tavrı kötü değildi. Kapıdan çıkarken koluma girmiş, yakınlığını belli etmek istercesine bedenini koluma dayayıp benden güç almıştı yürürken.
Asu işlemlerimizi hızla bitirmiş, sonra da "bekleyin geliyorum" diye uzaklaşmıştı. Meğerse bir ara Zehra ile konuşmuşlar. Asu "nöbetim birazdan bitiyor, Ahmet Bey işe giderken beni de uygun bir yere bırakır mı, biliyorsun çok uzağa, Beylikdüzü'ne taşındık" demiş. Zehra da bana danışma gereği bile duymadan bu isteği kabul etmiş.
Ben kızdan kaçmaya çalıştıkça burnumun dibinde bitiyordu. Bana danışmadan benim adıma söz verdiği için Zehra'ya kızmıştım ama aramızdaki barışçı havayı bozmamak için bir şey söylememiştim. O da duygularımı anlamış gibi "Kız ne kadar yardımcı oluyor, görüyorsun. Bizim de onun küçük bir isteğini yerine getirmemiz kötü mü olur! Çok uzak değilse, evine bıraksan iyi edersin" demişti.
Benim niyetim Asu'yu ilk metrobüs durağına bırakmaktı ama Zehra bu fikrini o sırada giyinip gelmiş olan Asu ile de paylaşınca mecburen Beylikdüzü'ne kadar gidip eve bırakmam gerekiyordu.
Önce Zehra'yı eve bıraktığım için Asu bizim evi de öğrenmiş oldu. Zehra'yı yolcu edip öne, yanıma yerleşince oturduğumuz mahalleyi, apartmanı beğendiğini belirten sözler ettikten sonra bana doğru eğilmiş, koluma sarılıp vücudunu vücuduma bastırarak "Bir gün biz de böyle güzel bir evde oturur muyuz?" diye sormuştu.
Memesini koluma hissediyordum. Sutyen takmamış olmalıydı ya da ince kumaştan, belki penye bir sutyen takmıştı. Bu dokunuş hem hoşuma gitmişti hem de rahatsız olmuştum. Arabayı çalıştırırken "Efendi ol!" dedim "Sırnaşmamaya söz vermiştin!"
"Ama baş başayız" derken sesi titremişti sanki. Bizim mahallemizde olduğumuzu, birisi görürse dedikodu çıkaracağını söyleyince geri çekilmiş, vücut temasını bitirmişti. Ama zaman zaman elini vitesin üzerindeki elime koymayı ihmal etmiyordu. Ben de her elini elimin üzerine koyuşunda vites değiştirir gibi yapıp elini çekmesini sağlıyordum.
Bu kızdan bir an önce kurtulmam gerektiğinin farkındaydım ama bunu nasıl başaracağımı bilmiyordum. Sülük gibi yapışmıştı, üstümden silkip atmam mümkün görünmüyordu. Ben onu kendimden uzaklaştırmayı düşünürken o yakınlaşmak için hamlelerine devam ediyordu. Niyeti eve varmadan beni tahrik etmekti sanırım. Ama ona öyle kızgındım ki hiçbir olumlu duygum yoktu. Fotoğraf meselesi öylece ortada dururken yapamazdım da... Ama şantaj yaptığını düşünürsek bir şekilde bu sorunu halledemezsem başım belaya girmek üzereydi.
Köprü yoluna çıkıp hızlandığımızda elini benimkinin üzerine koymuş, sonra da avuçlamaya çalışan hareketler yapmaya başlamıştı. Giydiğim jean'in kumaşı oldukça kalındı öyle bir hareketten etkilenme olasılığım pek yoktu. Dediğim gibi sinirli olduğun için de benimkinin herhangi bir canlılık gösterme ihtimali de bulunmuyordu. Elinin altında pörsümüş bir salatalık gibi boynunu bükmüş duruyordu. Zaten, sık sık bileğinden tutup elini önümden kaldırıyordum. Ama Asu kararlılıkla üç – beş saniye sonra tekrar elini ya vitesi tutan elimin üzerine ya da oraya koyuyordu.
Eve iyice yaklaştığımızda biraz toparlanmış, evin önünde inmesi için durduğumda da "Anlaşmamızı biliyorsun, böyle direnmeye devam edersen ben de sözümü tutmam" demişti buz gibi bir sesle.
Birer bilye tanesi gibi olan boncuk gözleri ıslanmıştı. Bir şey desem ağlayacaktı. Ama kendini tutup ciddiyeti bozmamaya çalışıyordu.
Sinirlenmiştim. Bu ağlama numaralarına karnım toktu. Sinirle iki elimle direksiyona vurup sordum; "Ne istiyorsun?"
Kararlı ve sert bir sesle cevap verdi; "Seni!"
Sonra da yana dönüp kapıyı açtı ve daha sert bir sesle: "Hemen!" dedi.
"Ya hemen ne istiyorsam onu yapacaksın ya da sonuçlarına katlanacaksın!"
Kararlı olduğuna ve istediklerini yapmazsam sonucun kötü olacağına ikna olmuştum. Kendimi ikna edemediğim şey bu küçücük kıza söz geçirme arzumdu. Belki eve götürür biraz konuşursam sakinleşir, isteğinin ne kadar saçma olduğuna ikna olur diye bir düşünceye kapılmıştım.
Eve girip kanepeye oturduğum anda konuşmaya başlamıştım. Yarı bağıran yarı ikna etmeye çalışan garip bir tonda konuşuyordum. Asu kanepenin diğer ucuna ilişmişti. Zaten sulanmış olan gözleri daha ilk cümlemde yaşlarla dolmuştu. Ben konuşmaya devam edince hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı.
Bana doğru eğilirken bir şeyler söylüyordu ama hıçkırıklarına karışan bu sözcüklerin ne olduğunu anlamam mümkün değildi. Özür mü diliyor, yalvarıyor mu, yoksa aşkını mı ilan ediyor belli değildi. Ben onu anlamaya ve bir cevap vermeye çalışırken önüme uzanmış fermuarımı açmaya çalışıyordu. Fermuarımı açıp benimkini hızlı bir hareketle çıkardığı anda ne yapmaya çalıştığına uyanmıştım. Kafasını itip, bileğini çekmeye çalıştım, Asu da direndi. Bir anda itişip kakışmaya başlamıştık. Asu müthiş bir hırsla bana saldırırken üzerime yerleşmişti bile. Sinirin, öfkenin insana ekstra güç verdiğini söylerler, haklıydılar. Asu, tüm çelimsizliğine rağmen öyle bir güçle bana saldırıyordu.
Bir yandan yüzümü gözümü çırmalamaya çalışıyor, diğer yandan nereme denk getirirse ısırıyordu. Ben yüzümü kaçırmaya çalışırken o bir çok yerimi ısırmayı başarmıştı. Canım çok acımıyordu ama ısırdığı yerden kan çıkarttığını hissediyordum.
Son atağında boynumu ısırmış olmalıydı. Canım öyle bir acıdı ki o acıyla birlikte Asu'yu üzerimden silkmişim. Savrulup sırtüstü yere düşerken yerimden fırlayıp kapıya koşmuştum bile.
Kötü düşmüş olmalı ki yerinden kalkamamış, yattığı yerden uzanıp bacağımı tutmaya çalışmış ama başarılı olamamıştı.
Yıldız'a tıklamayı, tavsiye etmeyi ihmal etmeyin! Yorumlarınız da benim için çok önemli 😁
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçlü İlişki (Tamamlandı)
General FictionEvli bir adam sosyal medya üzerinden tanıştığı bir genç kızla ilişkiye girer. İlişkileri kısa zamanda aşka dönüşür. Ama genç kızla aşkı yaşamak demek onun kardeşi gibi sevdiği, aynı evde yaşadığı kızla da birlikte yaşamak demektir. Bu birlikte yaşam...