Bölüm 3

1.1K 6 0
                                    

Süheyla güzel bir kadın değildi ama çekiciydi. Ufak tefek sıradan bir kadındı ilk bakışta. Hafif patlak gözleri, büyükçe bir burnu, ince dudakları vardı. Yani yüzünde pek güzellik bulamazdınız. Ama iyi bir saç bakımı, sürekli değişen saç rengi ve makyajla kendini dikkati çeker hale getirmeyi beceriyordu.

Giyinmesini de biliyordu. Bedeninin dezavantajlarını giyimi ile örtüyordu. Kısa boylu olmak hep avantajdır. Ama geniş kalça büyük memelerle bu avantajı kaybediyordu. Dar omuzlarına büyük gelen, çoktan sarkmış olmaları da mümkün memeleri vardı. Elbisenin altında gizlemiş olsa da göbeği olduğunu da tahmin ediyordum. Geniş kalçasını ise kalın butlar ve dizlerinin altında iyice incelen bacaklar tamamlıyordu.

Ne kadar kötülersem kötüleyeyim karşımda oturan kadından etkilenmiştim. Masaya yerleşirken üstündeki ceketini de çıkarmıştı. Omuzları çıplak kalmıştı ve hoş bir görünüm arz ediyordu ince askılı geniş dekolteli elbisesiyle. Sanki baktığımı fark etmiş gibi eliyle göğüs dekoltesini kapatıyordu sık sık ama bunun buraya bakmalısın da diyen bir işaret olduğunu düşünmeye başlamıştım. Çünkü gece ilerledikçe bana doğru daha çok eğilmeye, dekoltesini daha uzun süre sergilemeye başlamıştı. Memelerinin neredeyse tamamı önüme seriliyordu o eğildikçe. Sadece uçlarını göremiyordum, o kadar ortadaydılar.

Bunun gerekçesi kuşkusuz yeni başlayan canlı müziğin yükselen sesiydi. Birbirimize doğru eğilmeden seslerimizi duyuramıyorduk. Sürekli konuşan o olduğu için de hep bana doğru eğilmesi gerekiyordu.

Ataköy'de, yat limanında, deniz gören bir restorana gitmiştik. Süheyla'yı burada iyi tanıdıkları belliydi. İsmiyle hitap edip, rezervasyonumuz olmamasına rağmen manzaralı dedikleri bir yere oturtmuşlardı.

Gündüz gelsek belki deniz manzarası görürdük ama şimdi sadece derin bir karanlıktan ibaretti görülen. Camlarda daha çok içerideki ışığın yansıması görülüyordu.

Garsonlar bize sormadan hemen masayı donatmışlardı. Rakı içeceğimden öyle eminlerdi ki sadece markasını sormak akılarına gelmişti. "Bir kola alayım" dediğimde garsondan çok Süheyla şaşırmıştı. Araba kulllanacağım diye içki içmiyorum sanmış, "Ben iki kadeh beyaz şarap içeceğim. Dönüşte kullanırım, merak etme" demişti. "Hiç içki içmem" dediğimde ise suratına baltayı taşa vurduk gibisinden bir ifade yerleşmişti. Herhalde beni hacı hoca takımından sanmıştı. Öyle olsam buraya niye geleyim, demedim.

Sanırım niyeti içki ile beni iyice gevşetmekti. Fazla ısrar edince kırılmasın diye onun için açılan şaraptan yarım kadeh almıştım. Beni içirmek için sürekli şerefe kadeh kaldırıyordu ama dudağımın ucunu değdirip kadehi bırakıyordum. Babamın iflah olmaz bir alkolik olduğunu, hem anneme hem de bana ve kardeşlerime çok çektirdiğini, o nedenle ağzıma içki koymamaya yemin ettiğimi anlatmadım.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Süheyla şişenin tamamını bitirmişti. Şarabı su gibi içiyordu. İçkiye alışkın olduğunu düşünmüştüm, dönüş yolunda şoförlüğü yapabileceğini söyleyince. Bu ufak tefek kadının benim panelvan'ın direksiyonunda nasıl gözükeceğini düşünüp içten içe gülümsemiştim hatta. Ama içki şişede durduğu gibi durmuyordu. Hızlı da içince iyice kafayı bulmuştu. Tutmasam kendini piste atıp göbek atanlara katılacaktı. Ama benim onaylamadığımı görünce kalkmaktan vazgeçmişti.

Bu hızlı sarhoş olmak da acaba planın bir parçası mı diye düşünmeden edememiştim. Kuşkusuz evine bırakacaktım ama yukarı çıkıp bir kahve içmek teklifini kabul etmeyecektim. Gece boyu o çapkın bir erkek bense aldatılmaya hazır bakire kız rollerini oynamıştık. Zaman zaman gözüme hoş göründüğü için bu kadar havasındayken fırsattan faydalanmak gerektiği aklımdan geçmedi değil.

Böyle bir fırsat ilk defa ayağıma geliyordu. Süheyla o hareketi yapmasa belki eve davetini ikiletmezdim ama gecenin başından beri tanıdığım tanımadığım insanlar hakkında dedikodular yapmıştı. Kendi geçmişindeki erkeklerle ilgili anlattıkları ise iyice gözümü korkutmuştu. Bu kadınla bir gece yatıp yıllarca diline düşmek mümkündü.

Hele bir arkadaşı telefon açtığında benimle yemek yediğini ballandıra ballandıra bir anlatması vardı ki kararım kesinleşmişti. Evine bırakıp hızla uzaklaşmam en iyisiydi.

Arabadan inerken eşlik etmemeye kararlıydım ama daha ikinci adımda yüzüstü yere yuvarlanınca inip koşmaktan başka çarem kalmamıştı. Üstü başı çamur içinde kalmıştı, dizleri de yaralanmış olabilirdi. Durup kontrol etmeye kalkarsam iş uzar diye üzerinde durmamıştım ne olup bittiğinin.

Asansörde de tek başına ayakta duramamış bana yaslanmak durumunda kalmıştı. Evin kapısında yaşlıca bir kadın bekliyordu. Kadın Süheyla'dan fazla utanmıştı duruma. Bin kere özür diledi. Süheyla ise hâlâ beni içeri davet etme derdindeydi. Aklımdan annesi acaba böyle davetsiz kouklara alışkın mı, diye bir soru geçti. Kadının hiç de öyle bir hali yoktu. Büyük bir olasılıkla yarın sabah Süheyla'da yaptıklarından utanacaktı. Tabii gece ne olup bittiğini hatırlarsa.

Bana sımsıkı sarılıp yanağıma ıslak bir öpücük kondururken "Sen çok iyi bir adamsın!" diye fısıldadı. Bu söz aynı zamanda "fırsattan faydalanamayacak kadar ahmaksın" anlamına da gelebiliyor olabilirdi.

Eve vardığımda saat ikiyi geçmişti. Zehra yatmamış. İki karış bir suratla beni bekliyordu. Paltomu alırken "İçkilisin ve kadın kokuyorsun!" diye söylendi, sonra da banyoyu gösterdi. İçki içmedim, kadınla da işim olmadı demedim. Bir şey desem sabaha kadar sürecek bir tartışmayı başlatacağımı biliyordum. Beni beklerken kim bilir neler kurmuştu.

Banyoda üstümü çıkartırken aynada kendimi süzdüm. Yanağımda kocaman bir ruj lekesi vardı. Üstümde Süheyla'nın sarılması nedeniyle parfüm kokuyor olmalıydı. Kadınlar koku alma konusunda erkeklerden çok daha duyarlıydı. Banyodan sonra ne olup bittiğini açık açık anlatmak en doğrusu olacaktı.

Hızlıca banyo yapıp çıkmıştım. Zehra ortada yoktu. Yatak odasında da değildi. Yatak bozulmamıştı bile. Ses çıkarmamaya çalışarak Cenk'in odasının kapısını açtım. Oğluna sarılmış yatıyordu. Hemencecik uyumuş olamazdı ama "Zehra!" diye hafifçe seslenmeme karşılık vermedi. 

Üçlü İlişki (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin