Bölüm 17

632 1 0
                                    

Ancak yerimize oturmak için yürürken kızları incelemek imkanı bulabilmiştim. İkisinin de kıyafetleri dökülüyordu. Hele Ece iyice paspaldı. Üzerinde kalçasını örtmeyen sünmüş gri bir hırka, onun içinde yıkanmaktan solmuş siyah bir tişört, altında dizleri yırtık taşlanmış bir jean ve ayaklarında da geçen günkü converse'ler vardı. Asu'nun durumu da Ece'yi aratmazdı ama onun giysileri biraz daha yeni görünüyordu. Üzerine oldukça kalın bayrak kırmızısı bir sweatshirt, altına çok bol bir jean, ayağına da asker botları giymişti.

Aslında göl kenarında bir yer ayırtmıştım ama garson kızların halini görünce fikir değiştirmiş olmalı ki salon oldukça boş olmasına rağmen bize gözden ırak bir yer göstermişti. Başka zaman olsa kızardım ama adamın davranışına hak vermiştim. Hem de kenarda kalacağımız için kimseye görünmeden rahatça yemeğimizi yiyebileceğimizi düşünmüştüm. Tabii ki yanılıyordum, saklanmaya çalışan her zaman yakalanır.

Garson bizi gözden uzağa kaçırmıştı ama servisi hiç esirgememişti. Kızların bira benim kola siparişimi aldıktan sonra humus, patlıcan salatası, ezme, haydari gibi mezelerle bize sormadan masayı donatmakla kalmamış, fındık lahmacun, çiğ köfte, içli köfte, dolma gibi ara sıcakları da aynı şekilde ard arda getirip servis etmişti. Sinirim tepeme çıkmıştı ama kızların yemeklere iştahla daldığını görünce dilimi ısırıp susmuştum. Mezelerle birlikte garsonun getirdiği lavaş, tulum peyniri ve tereyağı da anında bitmişti.

Açlık grevinden yeni çıkmış gibi yiyorlardı. Ben de o küçücük bedenlerinin neresine o yemekleri sığdıracaklar diye merakla izliyordum. Hatta bir an tabağımda duran ve çatalımı bile değdirmediğim yemekleri de onlara ikram etmeyi aklımdan geçirmiştim ama ayıp olacağı düşüncesiyle vazgeçmiştim. Oysa ikram edebilirmişim. Çünkü Asu kendi tabağındakileri bitirdikten sonra benim önümdekilere gözünü dikmişti. "Niye yemedin?" der gibi soran gözlerle bakınca "Pek aç değilim, kahvaltıyı geç etmiştim" diye bir izahatta bulunmuş ve tabağımı uzatmıştım ki kebap siparişi almak üzere garson tepemizde bitivermişti.

İyice kazıklamak için olsa gerek ortaya karışık bir kebap yaptırmayı teklif etmişti. Bir an Ece ile Asu'yu süzdüm. Bakışları "ne gelirse yeriz" der gibiydi. Garsonu başımı sallayarak onayladım. Bilmediğim yere gelerek ben hata etmiştim, hatamın bedeli neyse ödeyecektim.

Karışık kebabın tadı yerinde olmasa da görünümü gerçekten muhteşemdi. Koca tepside hangi tür kebabı arıyorsan vardı. Közde kızarmış domates, biber ve patlıcanlarla ve envaı çeşit yeşilliklerle çok güzel de süslenmişti. Kızlar tabağın görünümünü o kadar beğenmişlerdi ki yemeğe başlamadan önce bir fotoğraf çektirmek istemişlerdi. Fotoğraf çektirmek için salonu süzüp bir garson ya da komi ararken Taner'le gözgöze gelmiştik. Kendinden yaşlıca, ağır makyajlı, assolist gibi giyinmiş bir kadınla oturuyordu. Sanırım o da böyle bir yerde ve gözden uzak bir masada yakalandığı için şaşırmış, yüzü önce kızarmış, sonra kararmıştı.

Sonra sanki aramızda hiçbir şey geçmemiş gibi müthiş bir pişkinlikle yanıma gelmiş, kırk yıllık dost gibi sarılmıştı. Meğerse derdi kulağıma bir şeyler fısıldamakmış. "Ben seni görmedim, sen de beni görmemiş ol" demişti o sarılma anında. Görmemişten gelirdim ama Taner'in eline büyük bir koz verdiğimin de farkındaydım. Gün gelir bu durum şantaja dönüşürdü. Tek avantajım onun bir kadınla, benim iki genç kızla birlikte yemek yiyor olmamdı. Bizim sevgili gibi halimiz yoktu ama onların vardı. Bir kaçamak yaptığı kesindi ve bunu hafızama not ettim.

Biz ayakta konuşurken Ece ile Asu hem fotoğraf çektirme işini bitirmiş hem de kebap tepsisine girişmişti. Ben tekrar yerime oturana kadar da tepsinin en az üçte birini mideye indirmişlerdi. Bu arada ikinci biralarını da bitirmiş üçüncüleri açtırmışlardı. Ne yiyip içtiklerini böyle listelememin nedeni hayretimdi. Paradan yana sıkıntı yoktu. Nasılsa kredi kartı ile ödeyecektim.

Garson nerdeyse kebap tepsisi kadar büyük bir tabakta tatlıları getirmişti. Çaylarını içerken bir yandan da tatlılarını yiyorlardı. Kısa zamanda tatlı tabağı da bitecekmiş gibi görünüyordu. Nihayet konuşacak kadar doymuşlardı, sıra sohbete gelmişti. Ama Taner'in varlığı beni rahatsız ediyordu. Gerçi benimle kucaklaştıktan sonra bir daha bizden yana dönüp bakmamıştı ama huzursuz olmuştum.

Yakınlarda bir kahveci varmış, oraya gitmeye karar vermiştik. Ben işime yakın ve güzel bir yer diye Bahçeşehir'i seçmiştim ama kızların da buraları iyi bildiği anlaşılıyordu. Sohbeti de konuşacak laf olsun diye nerede oturduklarından açmıştım. Bir an sessizlik olmuştu. Bu hallerinden söylemek istemediklerini anlamıştım. Asu sessizliği bozup Bahçeşehir'de oturmadıklarını, ama sık sık buraya geldikleri için çevreyi iyi bildiklerini söylemişti. Ben de nerede oturuyorsunuz diye üstelememiştim. Nasılsa evlerine bırakırken öğrenirim diye aklımdan geçirmiştim.

Asu çok konuşkan bir kızdı. Ece de onun aksine neredeyse hiç ağzını açmıyordu. Ece'ye bir şey sorsam bile atılıp hemen cevaplayan Asu oluyordu. Oysa aralarındaki yaş farkına bakınca söz hakkının Ece'de olması gerektiğini düşünüyordu insan. Ece'nin özellikle geri durduğunu sonradan anlayacaktım. Otururken de Asu'nun benim yanımdaki koltuğa oturabileceği şekilde bir düzenleme yapmışlardı. Kahveci dar, masalar küçük olduğu için Asu ile omuz omuza, burun burunaydık ve dizlerimiz birbirine değiyordu ama bu sayede karşıma düşen Ece'yi uzun uzun incelemek fırsatı bulmuştum.

Birazcık kendine baksa, doğru düzgün giyinse çok güzel görüneceğini düşündüm onu izledikçe. İnce ve narin bir kızdı. Ne kadar soğuk durmaya çalışsa da sıcaklığı bana yansıyordu ya da ben öyle hissediyordum. Tavır olarak da Asu ile tamamen zıttılar. Karnı iyice doymuş olduğundan olsa gerek tam anlamıyla hanımefendi gibi davranıyordu. Tatlı teklifimi nezaketle reddettiği gibi, ancak ısrar edince bir çay daha içmeye razı olmuştu. Oysa Asu kebapçıdaki hızda olmasa da yemeye devam ediyordu. Yanında iki top dondurmayla kocaman bir pasta söylemişti. Onu da yıldırım hızıyla yiyip başka ne yesem diye menüye uzanınca Ece koluna hafifçe dokunup uyarmak gereği hissetmişti. Neyse ki Asu da anlayışlı bir kızdı. Başka bir sipariş vermemişti.

Arabaya doğru yürürken kızları yemeğe davet etmekle yanlış mı yaptım diye düşünüyordum. Çünkü hayal ettiğim gibi gelişmemişti hiçbir şey. Asu pastasını bitirdikten sonra birkaç dakika daha oturmuş, sonra da kalkmışlardı. Evlerine bırakma teklifimi duymazlıktan geldikleri için ısrar etmemiştim. Ama vedalaşırken Ece biraz daha samimi davransa iyi olurdu, diye düşünmeden edememiştim. Asu sarılıp havadan da olsa yanaklarımı öpüp teşekkür ederken Ece bir an elimi sıkmakla yetinmiş, ağzını bile açmamıştı. 

Üçlü İlişki (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin