BU BÖLÜMDE HAFİF YETİŞKİN SAHNE BULUNMAKTADIR. SAHNE BAŞINDA VE SONUNDA **** İŞARETİNİ GÖRECEKSİNİZ. BU SAHNEYİ ATLAMAK İSTERSENİZ HİKAYE AKIŞINDA BİR EKSİKLİK YAŞAMAZSINIZ. KEYİLFİ OKUMALAR DİLERİM. YORUM VE OYLARINIZ İLE HİKAYEME OLAN GÖRÜŞLERİNİZİ BİLDİRMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN ❤︎
Alaz:
Bir ay içinde çok çalışmıştık. Sarayın desteği olmadan yardım bulmak kolay değildi. Rhea'nın gücü ve köydekilerin yetenekleri sayesinde anlaşmalar yapabilmiştim. Beraber dışarıdan köye baktığımızda onunla gurur duyuyordum. Onu yukarı kaldırıp döndürdüğümde attığı kahkahaları duymayı özlemiştim. Belki de ilk defa gerçekten onu güldüren bendim. Odaya gittiğimizde gelen mektup yüzünde ki gülüşü soldurmuştu. Hiçbir zaman ailesi hakkında konuşmamıştı. Ama yine de onlara değer veriyordu. Onunla gitmeme karşı çıksa da onu koruyabilecek tek kişi bendim. Kız kardeşinin ona nasıl davrandığı düşünülürse bensiz ona daha katı davranabilirlerdi. İki gün sonra ben, Rhea , Colin , Marlene ve birkaç asker yola çıktık.
'' Toprak Ulusu kapılarına yaklaştık majesteleri.'' Bunu duyunca Marlene Rhea'nın elini tuttu. Rhea ona minnettarlıkla gülümsedi. Güzel bir karşılama olmuştu. Ailenin diğer üyeleri Rhea'ya ağlayarak sarılmıştı. Kız kardeşi en çok ilgi gösteren kişiydi. Odalarımıza yerleşmek için yolu gösterdiler.
'' Senin odan nerede?''
'' Hala eşyalarımı saklıyorlar mı bilmiyorum. Benim odam bu sarayın içinde değil.''
'' Görmeyi çok isterim.''
'' Vaktimiz olursa gösteririm.'' Daha sonra Rhea babasını görmeye gitti. Geri geldiğinde gözlerinde hiçbir duygu yoktu.
'' Nasıl geçti?''
'' Biraz zayıflamış görünüyor. Onun dışında kişiliği hala aynı. Kaya gibi sert.''
'' Sanırım biz akşam yemeğinde görüşebileceğiz.''
'' Evet, hadi gel etrafı gezdireyim sana.'' Diyerek önce sarayda gezdik sonra şehre indik.
Toprak Ulusu Ateş Ulusu'na göre çok daha sade bir yerdi. Her ne kadar kraliyet ailesi ve saray daha şatafatlı olsa da burada halk daha gösterişsiz yaşıyordu. Herkes mutlu ve eğleniyor görünüyordu.
'' Ulusun beklediğimden daha sade ve mutlu.''
'' Evet öyle. Aslında Dünya'nın Kalbi'nin zamanında en kalabalık ve zengin ulus bizmişiz. Diğer uluslar her zaman bizim gücümüzden yardım istiyorlarmış. Hatta sizin kitaplarınızda ulusuma minnettar oldukları çok fazla kaynakça var. Toprak bizim için hayat verirmiş. Çiçekler yaratıp bahçeleri güzelleştirirmişiz, toprakta sebze yetişmesini sağlayıp insanların beslenmesine yardım edermişiz. Tabii daha sonra gücümüz kaybolunca her ulus bunları kendi yapabilmeye başlamış. Ulusumuzda doğum oranı da azalınca en küçük ulusa dönüştük. Buna rağmen burada ki herkes elindekiyle mutlu olmayı bilmiştir.'' Ulusuyla gurur duyuyordu.
İnsanlar yanımızdan geçerken çoğu Rhea'ya sarılıp onu gördükleri için mutlu olduklarını söylüyordu. Kimse ona prenses diye hitap edip saygıyla karşılamıyordu. Aksine herkes onu sevgi ile karşılıyordu.
'' İşte geldik.''
'' Nereye?''
'' Nerede büyüdüğümü merak etmiştin değil mi?'' iki katlı geniş bahçeli bakımlı bir eve geldik.
'' Sarayda büyümedim derken yine de oraya yakın bir yerde büyümüşsündür diye düşünmüştüm.'' Bahçeye doğru yürürken sesler gelmeye başlamıştı. Bir masanın etrafında Colin, Marlene ve yanlarında yaşlı bir teyze oturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Fantasy'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...