Alaz:
Rhea'yı kaçarken gördüğümde içimde ki gücü durduramadım. Bana güvenerek kollarıma koştuğunda çok rahatlamıştım. Eşime zarar veren adamdan geriye bir şey kalmayana kadar yaktım onu. Odaya döndüğümde Rhea daha uyumamıştı. Ondan bir şey saklamanın bir anlamı olmadığı için ulusumun sırrını ona söyledim.
Önümüzde ki iki gün sıkı önlemler alındı. Rhea'nın bu iki günü sakinlik içinde geçirmesi hoşuma gitmişti. Bu iki gün yalnıza benden ulusumdaki eski kitapları okumak istemişti. Odaya girdiğimde hep uyanık oluyordu ve gülümseme ile günümün nasıl geçtiğini soruyordu. Evet belki birbirimizi sevmiyorduk. Ama artık benim yanımda başka bir halini daha gösterebiliyordu.
'' Bir şey sorabilir miyim?''
'' Hıhı.''
'' O gün o adam seni tutarken yüzünde hiçbir korku yoktu. Ne düşünüyordun?''
'' Yalnızca ölmek için güzel bir yol olmadığını düşünüyordum.''
'' Bu ne demek?'' yüzünü bana çevirdiğinde bu sefer birbirimize ne kadar yakın uzandığımızı fark ettim. Bir an için önce dudaklarıma sonra gözlerime baktı. Yüzü kızarmaya başlamıştı. Halbuki odanın ısısını hep aynı ayarlıyordum.
'' Annem öldüğünde sarayda yaşam benim için sandığın kadar kolay değildi. Onlar için yalnızca sana verilecek biriydim. Buraya geldiğimde senin kuklan olmayı kabul ettim. Çünkü gidecek başka bir yerim yoktu. Ölmek benim için bir sorun değil. Yine de o şekilde ölmek istemezdim.''
Bir prenses olarak ona zor gelecek bir hayatı nasıl geçirmiş olabilirdi? Uluslarda prens ve prensesler her şeyden değerliydi. Gücü ve soyu devam ettiren , ulusların birbirleriyle savaşmaması için oluşan denge onlardan geçiyordu. Rhea'nın kız kardeşiyle konuşmasını hatırladım. Gidip onu cezalandırmamak için zor tutuyordum kendimi.
'' Neden bana bunu bu kadar açık anlattın?'' dudağının kenarıyla gülümsedi.
'' Çünkü ilk defa benimle ilgili bir şeyi merak ediyorsun.'' Diyerek arkasını dönüp uyudu.
Ertesi gün önce rahipleri sonra Rhea'nın ailesini uğurladık. Rahipler tekrar tekrar Rhea'yı davet etmeye devam etmişlerdi. Ailesi ise büyük bir sevgiyle ona veda etmişlerdi. Birkaç gün çok sakin geçmişti. Saldırganlarla ilgili bir şey bulamamıştık. Ama etrafta rahatsız eden bir olay olmamıştı. Bahçeye çıktığımda Rhea ve Agneya dışarıda oyun oynuyorlardı. Rhea toprakla ona bir şeyler gösteriyordu. Agneya ise ona ateşini gösteriyordu. Beni görünce Agneya kucağıma atladı.
'' Eğleniyor musun?''
'' Evet abi. Rhea çok eğlenceli.''
'' Çok sevindim Agneya. Hadi artık akşam oldu içeri geri dön.''
Agneya , Rhea'ya sarıldı ve onu öpüp içeri gitti.
'' Onu kurtardığın için sana daha teşekkür edemedim. İstediğin bir şey olursa söylemekten çekinme olur mu?''
'' Bunun için kurtarmadım onu.''
'' Biliyorum ama geldiğinden beri istediğin bir şey olmadı.''
'' Bir şey istemeye hakkım olduğunu bilmiyordum.'' Yaklaştım ve elimi yanağına koydum. Yara izi tamamen geçmişti.
'' Geldiğinden beri harika işler çıkarıyorsun Rhea. İstediğin her şeyi verebilirim.''
'' Sahibimin isteklerini güzel yerine getirdiğim için ödülü hak ettim yani. Teşekkürler olursa seni bulacağım.'' Elimi indirdi ve içeri girdi. İki gündür güzel anlaştığımızı düşünmüştüm. Demek ki sadece duruma ayak uyduruyordu. Rhea beni asla sevmeyecekti. Sevmesine ihtiyacım yoktu zaten. Yine de daha normal eşler olmamızı isteyebilirdim. Bunu bana Rhea mı düşündürüyordu yoksa ben de bir şeyler mi değişmişti emin olamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Viễn tưởng'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...