Rhea:
Nişana kadar hem ailemin oyunculukları hem Alaz'ın oyunculuğu bana fazla gelmişti. Neyse ki Marlene yanımdaydı. Yanında kendim olabileceğim tek kişiydi. Dayanmaya çalışırken büyük gün gelmişti. Alaz ile çok güzel bir sembol yaptık. Minnetle ona gülümsediğimde gelip beni öpmüştü. Bu sadece onunla olan değil hayatımda ki ilk öpücüktü.
Alaz kız kardeşime karşı beni koruduğunda en azından yanımda biri var gibi hissetmiştim. Ama bu yalnızca Ateş Ulusu'nun kraliçesi olacağım için yaptığı hareketlerdi. Rhea için olan bir şey değildi. Lavaboya girdim ve kendime az kaldığını hatırlatarak dışarıya doğru yürüdüm. Kapıdan baktığımda herkes çok mutlu ve neşeliydi. Toprak rahibi yanıma geldi.
'' Her şey çok güzeldi prenses. Tekrar tebrik ederim. Bu kolyeyi sana vermek istiyorum. Bu kolyenin Toprak Ulusu'nun ilk mücevheri olduğu düşünülür. Zamanı geldiğinde sana yardımcı olabileceğini düşünüyorum.''
'' Teşekkür ederim.'' Gülümseyerek kabul ettim. Yine de bu adamda beni rahatsız bir şey vardı. Alaz'ın yanına doğru yürürken içeriye bir grup asker geldi.
'' Saldırı altındayız!'' derken içeriye yüzlerini maske ile kapatmış insanlar girmeye başladı. Askerle bize siper olurken herkes bir tarafa kaçmaya başladı. Etrafımızda elementleri kullanarak savaşabilen herkes diğerlerini güvenli bir yere götürmeye çalışıyordu.
'' Rhea eğil.'' Colin koşarak üstüme gelen ateşi başka yöne çevirdi. Beni tutup bir yere götürmeye çalışırken Alaz'ı arıyordum. Derken başka bir şey gördüm. Alaz'ın on yaşında ki kız kardeşi biri tarafından kovalanıyordu. Colin bize yönelen kişiyi durdurmak için beni bırakmak zorunda kalmıştı. Koşarak Agneya'ya doğru yöneldim. Beni görünce bana doğru koşmaya başladı. Onu kucağıma aldığımda onu kovalayan adam bize bir ateş fırlattı. Elimi yukarı kaldırarak toprağın bize duvar olmasını sağlamaya çalıştım. Bu sırada Colin tekrar geldi.
'' Agneya'yı güvenli bir yere götür. Yardımcı olabileceğim insanlara bakacağım.'' Colin dur dese de beni tutamayacağını biliyordu. Görebildiğim birkaç çocuğa daha yardım etmeye çalıştım. Yavaş yavaş oradan uzaklaştığımda uzaktan bakabiliyordum. Bir adam bana doğru yaklaştı.
'' Sonunda seni buldum Toprak Prensesi.'' Elimi topağa atsam da artık gücümü kullanamıyordum. Arkamı döndüm ve ormana doğru koşmaya başladım. Küçüklüğümden beri ormanda hareket etmekte çok iyiydim. Sanki orman ve benim aramda özel bir bağ vardı. Tam kurtulduğumu düşünürken biri saçımdan yakaladı.
'' Gerçekten savaşmakta olmasa da kaçmakta çok iyisin.''
'' Dokunma ona!''
Adam sırtımı göğsüne dayadı. Bir elini boğazıma koymuştu. Diğer eliyle ateş yakmış yüzüme çok yakın duruyordu. Alaz'ın bedeninin etrafında daha önce görmediğim farklı renklerde bir ateş yanıyordu. Onu görmek nedense beni rahatlatmıştı. Ölmeyi çok umursamıyordum. Yine de bu şekilde ölmek istemezdim.
'' Sakin ol Anka. Eşine bir şey olmasını istemezsin.'' Diyerek ateşi iyice yüzüme yaklaştırdı. Isıyı hissedebiliyordum.
'' Ne istiyorsun?''
'' Anka'nın gücünü.''
'' Ben de olacağını nereden çıkardın.''
'' Hadi ama Prens Alaz. Anka'nın yüzyılda bir doğduğunu biliyorum. Hesaplarımıza göre sen olmak zorundasın.''
'' Yüzünü yakıyorsun!''
'' Sakinleş o zaman!'' Alaz'ın ateşi sönmeye başlamıştı.
'' Ah prenses , ateşin ne kadar tehlikeli olduğunu bildiğin halde kendini ateşin için ittin.'' İğrenç bir kahkaha attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Фэнтези'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...