Rhea:
Alaz beni resmen hapsetmişti. Onun yerinde olsam ben ne yapardım bilmiyordum. Marlene panzehri taze bitkilerle hazırlamak zorundaydı. Bu sayede yaşadığını biliyordum. Alaz gerçekten kimseyi görmeme izin vermiyordu. Akşamüzeri hazırlanmamı söylediğinde belki de değişmeye karar verdi diye düşünmüştüm. Beni götürdüğü yerde duyduklarım ne kadar büyük bir hata yaptığımı göstermişti. Günlerce Alaz'ın gözü önünde ölüm döşeğindeydim. Eğer bizi duymasaydı ertesi gün ölüm haberimi alacaktı. Beni asla affetmeyecekti. Odaya girince söyledikleri parçalanan kalbimi tekrar toplamıştı. Eğer ileri de Alaz benim yerime başkasını getirecek olsa da o güne kadar sevdiğim adamla yaşamak istiyordum.
Ertesi gün Alaz'ın doğum günüydü. Sabah uyandığımda çıkmıştı. İçeriye Marlene girdiğinde koşarak ona sarıldım. Hiç odadan çıkmamış olsa da gayet iyi bakılmıştı. Alaz bana ne kadar kızgın olursa olsun kimseye zarar vermemişti. Köye yapılan yardımları da kesmemişti. O kızmaktan ziyade yaşadığım için minnettardı. Bu akşam bende ona olan minnettarlığımı gösterecektim. Hazırlanmam çok uzun sürmüştü. Artık Dina da yardımcım olmuştu. Dina Alaz'ın benim için seçtiği yardımcıydı. Burada kapalı kaldığım günlerde benimle çok iyi ilgilenmişti. Marlene ve Dina akşam için beni hazırlamışlardı.
Aynaya baktığımda krem rengi, straplez, uzun bir elbise giyiyordum. Alaz bunu benim için seçmişti. Kıyafetin kenarlarında Alaz'ın gözlerinde ki kırmızıya benzer renkte işlemeler vardı. Benim ona ait olduğumu göstermek istiyor gibiydi. Saçlarım düz bir şekilde taranmıştı. Aralarında yine bu ulusa ait çiçekler duruyordu. Makyajım açık renklerde yapılmıştı. Altın yaldızı bir toz ile sol köprücük kemiğime Alaz ile nişan sembolümüz çizilmişti. Hazırlanma sürecimde bu davetin normal bir kutlama olmadığını anlamak zor değildi. Zaten Alaz için hazırladığım sürpriz basit bir davet için hafif kaçardı. Hazır olduğumda ziyafet salonuna doğru yürürken Colin bana eşlik etmişti.
'' İnanılmaz görünüyorsun Rhea. Bu zaman boyunca yanında olmadığım için çok üzgünüm. Ama Alaz'ın yanında olmam gerekiyordu. Yaptığın şey hepimizi çok üzdü.''
'' Onun yanında olduğun için minnettarım Colin. Benden daha çok ihtiyacı olduğuna eminim. İnan bana şu an ben de çok üzgünüm.''
Kapının oraya geldiğimizde Alaz arkasını dönüp bana baktı. Nefes kesici görünüyordu. Benimkiyle aynı krem renginde bir takım giymişti. Yalnızca onun işlerimi benim gözlerimin içinde ki yeşil renkten dikilmişti. Nişan sembolümüz onun boynunun solunda duruyordu. Alaz sadece benim ona ait olduğumu göstermeye çalışmıyordu. Birbirimize ait olduğumuzu herkesin görmesini istiyordu. Belki de bu zamana kadar değer görmemiş her Toprak Prensesi için bundan sonra her şeyin değişeceğinin sinyalini veriyordu.
'' Rhea...''
'' Biliyorum teşekkür ederim sen de öyle görünüyorsun Alaz.''
Yükselerek dudaklarından öptüm. Koluna girdiğimde kendimi çok güçlü hissediyordum. Kapılar açıldı ve biz merdivenden inerken hem coşku hem de merak vardı. Farklı uluslardan katılımcılarda gelmişti. İlk dansı başlattık. Daha sonra herkes Ateş Prensine hediyelerini takdim etti. Su Ulusu'nun on yaşında ki prensesi ve Hava Ulusu'nun on iki yaşında ki prensini görmek garip hissettirmişti. Karşımda çocuk değil gerçekten prens ve prenses duruyordu. İkisiyle de sadece birkaç saniye bakışarak gülümseyip vedalaştık.
Alaz davetlilerle ilgilenirken birçok kişi benim başıma toplanmıştı. Bir kısmı gerçekten beni merak ettiği için yanıma gelirken bir kısmı sadece dedikodu peşindeydi. Birden kız kardeşimin sesi duyuldu.
'' Sevgili ablacığım seni tekrar sağlıklı görmek beni çok mutlu etti.'' Geldi ve bana sarıldı. Ona uyum sağlamak bu gece ki en zor şeydi sanırım.
'' Teşekkür ederim. Ben de bugün Alaz'ın yanında olabildiğim için çok mutluyum. Bu zamana kadar yerime baktığın için minnettarım.'' Artık ona ihtiyacımızın kalmadığını belli etmeye çalışıyordum.
'' Her zaman buna hazır olduğumu bilmen yeterli sevgili ablacığım. Ah bu arada Ateş Prensi'ne vereceğin hediyeyi daha göremedik. Gerçi hasta olduğun için bir hazırlık yapamamış olabilirsin. Umarım benim verdiğim hiç solmayacak olan çiçeği ikimiz adına vermemi kabul edersin.'' Gözlerinde zafer parıltıları vardı. Derken Alaz yanımıza geldi.
'' Hediyeniz için teşekkür ederim ikinci Toprak Prensesi. Rhea'nın o çiçeğe iyi bakacağına eminim. Ayrıca Rhea beni severek bana verilecek en güzel hediyeyi çoktan verdi. Bunun dışında kendi elleriyle hazırladığı bir sanat eserini birkaç gün önce bana verdi. Yakında sarayın ortasında sergilenecek. O zamana kadar kalırsanız görebilirsiniz.'' Kız kardeşim kıpkırmızı olmuştu.
'' Ateş Prensi verdiğim hediyeden memnun olmanıza çok sevindim. Ama o yalnızca hediyemin bir kısmıydı.'' Salonun ortasına yürüdüm ve herkese seslendim.
'' Bugün çok değerli Ateş Prensi Alaz'ın doğum gününe gelen herkese teker teker minnettarlığımı sunarım. Sizlerin huzurunda ona vermek istediğim hediye için lütfen herkes balkonlardan bize eşlik edebilir mi?''
Ben Alaz'ın elinden tutup balkona doğru yürürken herkes merakla bizi takip etti. Sarayın önünce büyük bir toprak yığını duruyordu. Colin bunu hazırlamamda bana yardım etmişti. Toprak Rahibi'nin bana verdiği kolyeyi takıyordum. Birkaç nefes alıp verdikten sonra toprağı hareket ettirmeye başladım.
Yerden yukarı doğru yükselen toprak yavaş yavaş şekil almaya başlamıştı. İnce dal görünümüyle ortaya boynuna kadar bir kadın figürü oluşmaya başladı. Her yerinden çiçekler açıyordu. Her ulusu temsil eden çiçekleri bulmak kolay olmamıştı. Bu konuda hava ve su uluslarından yardım istemiştim. Figürün sağ kolu havaya kalkıp avcu açık duruyordu. Avucunun üstünde bir kuş sembolü oluşmuştu. O kuştan, kadın figürünün kalbine giden tek bir dal vardı. Bu haliyle bile büyüleyici görünüyordu.
'' Hediyen için senden biraz ateş ödünç alsam olur mu?''
'' Tabi ki ne istersen.''
'' Avucunun içine doğru bir ateş yönlendirir misin?'' Alaz dediğimi yaptığında ortaya nefes kesici bir görüntü çıktı.
Kadın figürünün avucunda ki kuş en parlak ateş ile parlıyordu. Oradan bedenin içinde kalbe giden dal alev almış ve kalp büyük bir ihtişamla yanıyordu. Arkamızdan sesler yükseliyordu.
'' Toprak Prensesi, Ateş Prensi'nin avucunun içinde olduğunu mu ima etmek istiyor?''
'' Hayır, bence o ateşin kalbine hayat verdiğini ima ediyor.'' Bunun gibi farklı düşünceler duyuluyordu. Alaz'a döndüm.
'' Ateş Prensi dalların üzerinde ki çiçekler dört ulusun çiçekleri, bu nerede olursak olalım her zaman beraber olacağımızı simgeliyor. Avucun içinde ki kuş bu zamana kadar beni bulmaya gelen tek kişiyi simgeliyor. Aynı o kuşun avucun içine konması gibi sen de gelip beni buldun ve sevdin. Senin sevgin, o kuşun ateşinin kalbi ısıttığı gibi, benim kalbimi ısıttı ve bana bir hayat verdi. Doğum günün kutlu olsun Prens Alaz. Seni seviyorum.'' Diyerek Alaz'ı kendime çektim ve herkesin içinde öptüm. Benim açıklamamdan sonra büyük bir alkış koptu.
'' Teşekkür ederim Rhea. Bu hayatımda görüp görebileceğim en güzel hediye oldu.'' Alkışlar arasında bunu bana fısıldayarak söylemişti. Alkışlar susunca Alaz konuşmaya başladı.
'' Bana bu kadar muhteşem bir hediye bahşeden Toprak Prensesi'ne hepinizin huzurunda teşekkür ederim. Aynı zamanda herkes buradayken sizlerin huzurunda prensese bir soru yöneltmek istiyorum. Rhea... ulusların anlaşması olsun ya da olmasın ben yine de seninle beraber olmak için her şeyi yapardım. Toprak Prensesi Rhea, iki ay sonra bu sarayda, bu bahçede benimle, Ateş Prensi Alaz ile, evlenir misin?'' nefesim kesilmişti. Hayatımda hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyordum. Alaz bana bu soruyu sorarak sadece mecbur olduğumuz için değil gerçekten birbirimizi sevdiğimiz için evlendiğimizi bütün uluslara göstermişti.
'' Evet Alaz, seninle evlenirim.'' Bu sefer o kendini bana çekti ve öptü. Bu herkes için açık bir mesajdı. Bundan sonra ulusların anlaşmasında prenseslere nasıl davranılması gerektiğini herkese gösterecek bir mesajdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Fantasy'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...