HERKESE MERHABA, YORUM VE BEĞENİ SAYISINDA BİR ARTIŞ GÖREMEDİĞİM İÇİN DEĞERLİ FİKİRLERİNİZİ MERAK EDİYORUM ❤︎ HİKAYEM İLE İLGİLİ YORUM VE DEĞERLENDİRME YAPARAK BANA DESTEK ÇIKMAYI UNUTMAYIN ❤︎ KEYİFLİ OKUMALAR DİLERİM ❤︎
Alaz:
Prens ile kütüphanede karşılaştığımda zekasına hayran kalmıştım. Tabi ki bir prensin aldığı eğitim herkesinkinden farklıydı. Ama o sadece öğrenmiyor, öğrendikleri hakkında düşünüyor ve sorguluyordu. Fikir alışverişi yaptığımız konuşma benim için çok keyifliydi. Tapınakta yaşanan olaydan bir gün sonra kral ve kraliçe bizimle konuşmak istediklerini söylediler. Prens ve Rhea'nın sarayın arkasında ki seraya gittiklerini öğrenince bizde oraya yöneldik. İçeri girdiğimizde gördüğüm manzara nefes kesiciydi. Rhea ve prens el ele tutuşmuş, havalanan yaprakların arasında neşeli kahkahalar atıyorlardı. O an Rhea'nın ne kadar güzel bir anne olacağını düşünmüştüm. Bunu ona veremeyecek olmak beni bir an için üzmüştü. Hep beraber bir masaya oturduk. Kral konuştuğunda artık ne diyeceğimi bilmiyordum.
'' Soyumu devam ettirmek için kendi ulusumdan güç sahibi bir kadınla beraber olmam gerekiyordu. Prenses doğduğunda mutlu olmuştum. Daha sonra prens için prensesin biraz büyümesine karar verdim. Bu sırada kraliçe ile beraber olmaya devam ediyorduk. Bir gün kraliçenin kusmalara başladı. Doktoru çağırdık ve hamile olduğunu öğrendik. Çok mutlu olmuştuk. Ama onun için zor bir hamilelik olmuştu. Bu zamana kadar başka uluslardan kimsenin çocuğu olduğunu duymamıştık. Doğum yaptığında kraliçe neredeyse ölüyordu. Zar zor hem onu hem de oğlumuzu hayatta tutmayı başardık.'' Kraliçe o günleri hatırlar gibi ağlamaya başladı. Daha sonra kendisi devam etti.
'' Ama prenste bir sorun vardı. Hiçbir bükme gücüne sahip değildi. Ne su ne de hava bükebiliyordu. Onun bizim çocuğumuz olduğu sırrını sakladık. Hatta onu korumak için kral başka bir çocuk sahibi olmaya çalıştı. Ama bir daha hamile kalan olmadı.''
'' Ama geçen gün tapınakta ve şimdi Rhea ile beraberken prensin havayı büktüğünü gördük.'' Kafam karışmıştı.
'' Evet bu nedenle sizinle konuşmak istedik. Rhea ile merdivenlerden düşerken ilk defa hava büktü. Daha sonra beraber kaldığımızda tekrar denemesini istedim ama olmadı. Bugün yine seninle beraberken havayı büktüğünü gördüğümüzde çözümün sen olduğuna karar verdik.''
'' Ama ben prensin havayı bükmesi için özel bir şey yapmadım.''
'' Biliyoruz. İki bükmesinde de küpelerin ortaya çıktı. Sanırım bu küpeler ona güç veriyor. Sonuçta bu küpeler ulusumuzun bilinen en eski mücevherleri olmuştur.''
'' Pekala ama bu noktada sizin için ne yapabilirim? Küpeleri size bırakamam. Zaten rahip dışında kimse onları çıkaramaz.''
'' Biliyoruz Rhea. Dün kütüphanenin en eski kitaplarını araştırdım. Şans eseri küpelerle ilgili bir bilgiye ulaştım. Bir şekilde küpenin enerjisini bir alanda saklayabiliriz. Bu şekilde prens enerji almak için oraya girdiğinde belki bir gün bükme gücünü tamamen kazanabilir.'' Umut dolu gözlerle bize bakıyorlardı. Bu bakış Su Kralı'nın bakışını hatırlattı. Rhea'nın elini tuttum.
'' Eğer yapmak istemezse ne yapacaksınız?'' aldığım herhangi bir olumsuz tepki ile burayı ateşe verip Rhea'yı götürecektim. Kral cevap verdi.
'' Hiçbir şey Alaz. Çocuğumuz sağlıklı ve yaşıyor. Hiçbir şey bundan daha değerli değil bizim için. Bükme gücü olsun ya da olmasın o bizim çocuğumuz.''
'' Nasıl oldu da çocuğunuz oldu?''
'' İnan bilmiyorum Rhea. Nasıl hamile kalabildiğimi bilseydim sizin için elimizden geleni yapardık.'' Rhea elimi sıktı. Onun aklında yardım edebilmekten başka bir umut vardı. Sesini düzeltti.
'' Pekala yardım edeceğim. Yarın onun için kendim bir alan yaratacağım. Birkaç gün nasıl gittiğini izleriz ve daha sonra dönüş yoluna geçeriz.'' Kral ve kraliçe büyük bir minnettarlıkla bize baktılar ve saraya geri döndük.
Ertesi gün tekrar seranın içinde buluştuk. Teker teker Rhea'nın aksesuarları ortaya çıktı. Rhea topraktan yuvarlak çok büyük olmayan bir alan inşa etti. Toprağın etrafına ince bir ateş yerleştirerek dağılmaması için ekstra bir önlem aldı. Toprağı beslemesi için serada ki su kanallarından birini altında toprağa iletti. Daha sonra bir eliyle küpelere dokunarak içeriye o havayı hapsetmeye çalıştı. Prens içeri girdi. Birkaç dakika sonra çıktığında artık havayı bükebiliyordu. Birden Rhea bayıldı. Koşarak onu kaldırdım ve odaya götürdüm.
İki gün boyunca Rhea uyanmadı. Nefesinde bir değişiklik yoktu. Nesneler ilk defa kaybolmamıştı. Onu koruyorlar mıydı, hapis mi ediyorlardı emin değildim. Ateş yüzüğüne dokundum ve gözlerim kapanmaya başladı.
Rüyamda bir adamın hayatını gördüm. Dört kişi bir arada mutlu günler geçiriyorlardı. Ama aralarından bir kadına verdiği değeri hissedebiliyordum. Daha sonra onlara bir saldırı gerçekleşti. Kadını korumak isterken arkasını dönüp baktığında kadının elinde iki farklı hayvan duruyordu. Kadın gözyaşları içinde ağlıyordu. Hızla ona doğru yöneldi. Tam yanına gelince arkadan biri onu yaraladı ve yere düştü. Kadının çığlığı her yerde duyuldu. Daha sonra görüntü kayboldu. Kafamda iki farklı ses belirdi.
'' Bizim yarattıklarımızın bu hale gelmesi bizim suçumuz. Ben beden olarak, Simurg tekrar doğana kadar sizi terk ediyorum.''
'' Anka bu sefer onu korumak zorundasın!''
Nefes nefese uyandığımda Rhea bana endişeli gözlerle bakıyordu. Gördüğüm şeyler ulusların doğuşu ile ilgiliydi. Gerçekten bu nesneler insanı etkiliyordu. Rhea bu şekilde kaç gece geçirmişti acaba? Onu şu an endişelendirmemek için gülümsedim. İyi olduğuna emin olduktan sonra kral ve kraliçe ile görüştük. O günden sonra prens bir daha o alana girmeye gerek duymadan bükme gücünü geri kazanmıştı. Bunu duyduğumuza sevinmiştik. Akşam tapınakta bizim için özel bir etkinlik hazırlanıyordu. O ulusa ait kıyafetleri giydik. İkimizde ten renginde uzun salaş bir elbise giymiştik. Üzerimizde ulusa ait aksesuarlar vardı. Tapınağa girdiğimizde herkes bize saygı ile eğildi. Sunağın başına doğru yürüdük. Kral herkese seslendi.
'' Bugün burada Prens Alaz ve Prenses Rhea'nın sadece anlaşma için değil bize olan kişisel yardımlarını da kutlamak için bulunuyoruz. Hepinizin önünce ikisine de sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Onlara ilk kral ve kraliçenin taktığı kolyeleri hediye ediyor ve onları sonsuz bir mutlulukla kutsuyorum. Bu kolyeler onlarda olduğu sürece nerede olurlarsa olsunlar sorgusuz sualsiz Hava Ulusu onlara destek olacaktır.'' Daha sonra geri çekildi ve Hava Prensi sunağın içerisinde ki çiçekleri uçurarak bütün tapınağın etrafında uçmalarını sağladı. Büyük bir alkış koptu. Prens bize sarılmak için havalandığında bize söyledikleri kafamızı karıştırdı.
'' Anka, ateşini seni korumak için yaktığında büyük bir sınav seni bekliyor olacak.'' Diyerek gülümsedi.
Eğlenceler bittikten sonra ki gün artık yola çıkma zamanımız gelmişti. Geri dönüş yolunda Su Ulusu bir problem olmadığını yolculuğumuzu onlar için bölmemiz gerekmediğini söylemişti. Bu şekilde direkt olarak Ateş Ulusu'na bir haftalık yolculuğumuz sürdü. Geri dönüşümüz büyük bir heyecan ile karşılanmıştı. Bu yolculuk bizim için çok farklı kapıları açmıştı. Konuşulmamış ve çözülmemiş birçok konu vardı. Rhea'ya döndüğümde gözünden bir damla yaş ile ileriye baktığını gördüm. Colin ve Marlene bize doğru yürürken Marlene'nin karnının büyümüş olduğunu gördüm.
'' Tebrikler.'' Diyerek birbirimize sarıldık. Önümüzde ki üç gün Rhea ile geziyi değerlendirecektik. Dinlenmek için odamıza çıktığımızda Rhea büyük bir gülümseme ile bana sarıldı. Dudaklarımız buluştuktan sonra bedenlerimiz konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Fantasy'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...