Alaz:
Rhea ile aramızda ki problemleri konuşurken başka biri ile olmamı sorun etmemesi nedense beni mutlu etmemişti. Ne ben ona ne de o bana ait değildi. Sanki bunu daha net anlamamı sağlamıştı. O köyde çok mutlu göründüğü için ona destek olmaya karar verdim. İki haftamız çok güzel geçmişti. Rhea gerçekten bana destek olmaya çalışan bir arkadaşa dönüşmüştü. Köyde çok güzel vakit geçiriyorduk. Rhea'nın çocuklarla gülüp oynaması, herkesin bize gösterdiği ilgi çok gerçekçiydi. İkimizde orada daha çok kendimiz gibiydik.
Köye saldırı yapıldığını duyduğumda bunu Rhea'dan saklamak istedim. Rahatça mutlu olduğu tek bir yer vardı. Kendini suçlu hissedeceğini biliyordum. Marlene yanıma gelip Rhea'nın her şeyi öğrendiğini ve köye doğru gittiğini söylediğinde ona yetişmek için dua ettim.
Ama geç kalmıştım. Rhea orada öylece dikilmiş olan biteni izliyordu. Ona seslendiğimde bana baktığı an gözyaşlarını bırakmıştı. Gözyaşlarını görmek içimi acıtıyordu. Gidip ona sarılmaktan ve birkaç güzel söz söylemekten başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Biraz uzaklaşıp ormanda bir yere oturduk. Bazen duruyor ama tekrar düşündüğünde tekrar ağlıyordu. Yorulduğunu fark ettiğimde onu odaya kadar kucağımda taşıdım. Yatağa girene kadar gözyaşları hiç durmadı.
Yaşanan trajedinin üstünden üç gün geçmişti. Rhea odadan dışarı çıkmıyordu. Colin, Marlene ve benden başka kimse ile görüşmüyordu. Bizimle de biz onun yanına gittiğimiz için görüşüyordu. Prensesin dışarıda gezmesiyle ilgili söylentiler bitmiyordu. Kimi bunun yalan olduğunu kimisi ise eğer gerçekse prensesin cezalandırılması gerektiğini düşünüyordu. Tabi ki kimsenin Rhea'ya dokunmasına izin vermezdim. Zaten üç gündür kendi kendini cezalandırıyordu. Büyük salonda toplanmıştık. Birkaç tanık getirmişlerdi. Bu saatten sonra saklamak sadece herkesi aptal yerine koymak olurdu. Yapabileceğim tek şeyi yaptım.
'' Prenses Rhea o köyde benim yüzümden bulunuyordu.'' Dediğimde Ateş Kralı kaşlarını çatmıştı.
'' Seni dinliyoruz Prens Alaz.''
'' Ateş Kralı, Ateş Kraliçesi ve siz saygı değer büyüklerim o köye birkaç kere ziyaret ettiğimde yaşamakta zorlandıklarını fark ettim. Toprak ve ateş ile ellerinde geleni yapıyorlardı. Ziyaretlerim arttıkça onlara olan sempatim arttı. Bu nedenle Rhea'dan onlara yardım etmesini istedim. Yaptığım en büyük hata bunu Ateş Kralı'na bildirmemek oldu. İşler yoğun ve karışık olduğu için söylemeyi biraz ertelemek durumunda kaldım. Bu nedenle Rhea'nın benim isteklerimi yerine getirmekten başka bir suçu yok. Ateş Kralı vereceğiniz her türlü cezayı kabul edeceğim.''
Her kafadan bir ses çıkmaya başlamıştı. Kimi prens olduğum için beni sorgulayamayacaklarını savunurken kimi ulusun ve prensesin güvenliğini tehlikeye attığım için pervasız olduğumu düşünmüştü. Salonda babamın sesi yankılandı.
'' Sessizlik! Burada benden başka hiç kimse prensi yargılama hakkına sahip değil. Yaptığı eylemlerin sonucuna katlanacak. Kararı sadece ben vereceğim. Şimdi herkes dağılabilir. Prens ben bir karara varana kadar saraydan dışarı çıkamazsın.''
Saygıyla eğildik ve dışarı çıkmasını bekledik. Odaya döndüğümde Rhea benim sesime uyandı. Saçları uyumaktan karışmış, gözleri ağlamaktan şişmiş ve bedeni doğru düzgün beslenmediği için zayıflamıştı. Gözlerinin içinde ki yeşil görünmese de bana gülümsedi.
'' Ne oldu?''
'' Bir şey yok.''
'' Alaz olanların benim suçum olduğunu biliyorum. Bırak cezam neyse çekeyim.'' Biri şu halini görse çoktan cezasını çektiğini söyleyebilirdi. Gidip ayakucuna oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Fantasía'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...