B15 - Önce ki Toprak Prensesleri

64 9 0
                                    

Alaz:

Rhea kendini her küçük gördüğü zaman içimde bir öfke yükseliyordu. Ne kadar harika biri olduğunun farkında değildi. Gücü, statüsü, büyüme şekli ne olursa olsun o dört dörtlük biriydi. Gittiği her yere mutluluk götürüyordu. Güzelliği hiç kimse ile kıyaslanamazdı. Zekası herkesin dilindeydi. Geçmişte yaşadıklarından daha fazlasını hak ediyordu. Kalbime sahip olması için kendi olmak dışında bir şeye ihtiyacı olmamıştı. Annesinin portresine bakarken gözlerinde kendi ile ilgili hayal kırıklığın gördüm. Rhea böyle hissetmemeliydi. Özellikle yanında ben varken sadece güzel duygular hissetmeliydi. Belki çok daha önce söylemem gereken cümleleri ona söylediğimde yüzünde oluşan gülümseme her şeye değerdi. Biz birbirimizi seviyorduk.

İki sabahtır Rhea ormana bitki toplamaya gittiğini söylüyordu. Ama çok daha canlı görünüyordu. Sanki enerjisi değişiyordu. Vücut ısısında değişiklikler fark ediyordum. Sabah kapının hızla açıldığını ve Rhea'nın dolu gözlerini gördüğümde kollarımı açarak bir adım attım. Koşarak boynuma atladı. Bana sıkı sıkı sarıldı ve ağlamaya başladı. Onu kucağıma alarak koltuğa oturdum. Bir elimle saçlarını severken diğer elimle sırtını okşuyordum.

'' Sakin ol Rhea geçti. Ben buradayım yanındayım.''

Yavaş yavaş sakinleşince neler olduğunu anlattı. İki gündür Karis ile kolye üstüne çalışmışlardı. Kolyeye enerji verdiğinde Dünya'nın Kalbi'nin sesine kadar gördüklerini anlattı. Daha sonra nedenini söylemese de Karis'in onu götürmek istediğini, Rhea kabul etmeyince onu korkuttuğunu anlattı. Önce Rhea'nın benden bunu saklamasına kızdım. Ama Karis'in ona olan tavrına olan kızgınlığım daha baskın çıktı. Normalde iki gün sonra gidecektik ama yarın dönmeye karar verdik. Rhea babasını görmeye gittiğinde Colin'i çağırdım ve Karis'i aramaya başladık. Rhea'yı ağlattığı için ona unutamayacağı bir ders verecektim. Ama hiçbir yerde yoktu. Kral iyileştiği için sabah ayrıldığını söylediler. Tapınağa gidip onu bulmak istesem de bunu yapamazdım. Bu daha büyük bir savaşa yol açardı. Akşam eşyalarımızı topladık ve ertesi sabah yola çıktık. Rhea Florya teyzeye veda etti ve ulusumuza geri döndük.

Geri dönüşümüz büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Normalde böyle bir karşılama beklemiyordum. Bu tamamen haklın kendi isteğine kalmış bir karşılamaydı. Rhea ile arabadan inip biraz yürüdük. Herkes Rhea'ya sevgi dolu gözlerle bakıyordu. Genç bir adam bize yaklaştı.

'' Saygı değer prens ve prensesimiz evleneceğiniz günü sabırsızlıkla bekliyoruz.'' Büyük bir alkış kopmuştu.

'' Aslında size bir haberimiz var. Rhea ile evliliğimizi daha erkene çekmeye karar verdik. Doğum günümden iki ay sonra evleneceğiz.'' Islıklar ve alkışlar artarken Rhea bana hem şaşkın hem de utanmış bir şekilde baktı. Onu kendime çekip öptüm ve saraya döndük.

'' Normalde nişanımız ve evliliğimiz arasında bir yıl olması gerek sanıyordum.''

'' Evet ama bu şekilde evlenmemize daha sekiz ay var. Doğum günümde bir kralın evlenme yaşına girmiş olacağım. Daha fazla ertelemenin bir anlamı yok diye düşündüm. Umarım seni rahatsız etmemiştir.'' Rhea bana yaklaştı. Dudaklarını dudaklarıma değdirip gülümsedi.

'' Aksine beni çok mutlu ettin.'' Belinden tutup onu havaya kaldırınca bacaklarını belime doladı. Elleriyle omuzlarımdan destek alırken sırtını duvara yasladım. Daha istekli öpüşmeye başladığımızda kendimi ona doğru bastırdım. Ağzından çıkan inleme daha fazlasını istememe neden oluyordu. Rhea'nın üstünü çıkarmaya hazırlanırken kapı çaldı ve prens olarak yapmam gereken işlere geri dönmek için ondan uzaklaşırken kollarımın arasını çok boş hissettim.

Sonra ki üç hafta çok yoğun geçmişti. Herkes evliliğimizin erkene çekilmesini çok doğal karşılamıştı. Bu zamana kadar herkesin gözünde ilk görüşte aşık olan bir çifttik. Belki ilk görüşte aşık olmamıştık ama artık gerçekten birbirine aşık bir çift olmuştuk. Evliliğimiz erkene çekildiği için Rhea ile işlerimiz çok artmıştı. Bunun yanında hala o köyle ilgileniyorduk. Son zamanlarda sarayda ufak tefek aksaklıklar oluşmaya başlamıştı. Hastalanan insanlar çıkıyordu. Birden ortadan kaybolan çalışanlar oluyordu. Sarayın farklı bölgelerinde kazalar yaşanmaya başlıyordu. Nedenini çözemiyorduk. Ulusumuza zarar verecek olaylar yaşanmasa da bazı işlerimizi aksatmak durumunda kalıyorduk. Rhea aniden içeri girdiğinde kazalar yaşanan yerlerde ki çalışanlardan sorumlu olan insanların raporlarına bakıyordum.

'' Yalancı!'' diyerek masama bir defter bıraktı. Bu daha önce ki Toprak Prenseslerinin burada ki yaşamları ile ilgili tutulan kayıtlardı.

'' Bunu nasıl buldun?!'' bu kayıtlara ulaşması imkansızdı. Sadece Ateş Ulusu'nda ki üst düzey kraliyet mensupları bu kayıtları görebilirdi. Özellikle kraliçe olsalar bile Toprak Prensesleri bu kayıtları göremezdi.

'' Gerçekten önemli olan bu mu? Bana ne zaman anlatmayı düşünüyordun?! Aynı şeyler benim başıma gelince mi?!'' onu hiç bu kadar öfkeli görmemiştim.

'' Sakin ol Rhea! Sana bunları anlatmayacaktım. Çünkü bunların hiçbiri senin başına gelmeyecek. Biz önce ki prens ve prenseslerden daha farklıyız.''

'' Hah! Farklıyız öyle mi? Buraya gönderilen prensesler türlü türlü işkence çekmişler. Çoğu çocuk sahibi olmaları için yıllarca bedenen sömürülmüş. Hatta bazen sorunun kralda olduğu sanılıp başka ateş bükücülerle beraber olmaya zorlanmış. Benden önce ki prensesin çocuğu olmayınca öldü gibi gösterilip buradan çok uzak bir yere sürgün edilmiş!''

'' Bunların hiçbiri senin başına gelmeyecek Rhea.''

'' Bunun ne garantisi var? Ulusun için çocuk doğurması gereken bir bedene sahip olmaktan başka hiçbir şey ifade etmiyorum! Bu olmadığında bir kenara atılacak çöpten başka hiçbir şey değilim.''

'' Bunu zaten biliyordun Rhea! Hestia'nın ne gibi bir vasfı olduğunu biliyordun. Evet, çocuğumuz olmayabilir. Ama bu ulusun devamı için benim çocuğum olmak zorunda!''

'' Bunun benim başıma geleceklerle bir alakası yok. Hestia'yı zaten kabul ettim. Keşke Hestia ile çocuğun olduğunda beni bir kenara atacağını da söyleseydin.''

'' Öyle bir şey olmayacak diyorum sana! Onunla bir çocuğumuz olsa da benim kraliçem sadece sen olacaksın Rhea.''

'' Tabii başka biri bana sahip olmak istemezse, kumpas kurulup öldürülmezsem ve sen benden vazgeçmezsen olacak olan şey bu.''

'' Senden vazgeçeceğimi nasıl düşünürsün?''

'' Sonuçta buraya ilk geldiğimde beni asla sevmeyeceğini, benim için gerçek bir eş olmayacağını ve benim sadece bir kukladan ibaret olduğumu söyleyen sendin.''

Bağırmayı bırakıp kırgınlığını göstermeye başlamıştı. Hayatımda söylediğim sözlerden hiç bu kadar pişman olmamıştım. Onun beni bu kadar etkileyeceğini düşünmediğim zamanlarda ki düşüncelerimdi. Ulusumda Toprak Prensesleri o kadar da değer görmüyordu. Yalnızca bunları bilerek yaşamış bir prenstim. Rhea'ya kadar durum böyleydi. O benim için çok farklı ve özel olmuştu. Ona doğru yürümeye başladım. Önüne düşen saçını kulağının arkasına alırken kafasını yana çevirdi.

'' Keşke beni sevdiğini hiç söylemeseydin. Keşke bir kukla olarak kalmaya devam etseydim. O zaman bunlara katlanmak bu kadar acı verici olmazdı.'' Böyle düşünmesi kalbimi acıttığı için arkasını dönüp çıkarken hiçbir şey diyememiştim.

Colin'i çağırdım ve bu defterin Rhea'ya nasıl ulaştığını araştırmasını istedim. Marlene'e sorduğumuzda bu defterin odamızda masanın üzerinde durduğunu söyleyince hem şaşırdım hem öfkelendim. Birileri bizim aramıza girmeye çalışıyordu. Ne yazık ki doğru hamlelerle doğru bir iş başarmışlardı! Ama bu kadar kolay Rhea'dan vazgeçmeyecektim.

Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak PrensesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin