Rhea :
Yolda giderken ulusların doğuşunu düşünüyordum. Ben bu pazarlıkta ki prenses olmuştum. Ateş Ulusu'na gönderilme vaktim gelince beni hemen yola çıkardılar. Her ulusta yalnızca bir prens ve prenses doğuyordu. Soyu devam ettirmek zorlaşsa da bir şekilde devam ediyorduk. Ben istisnaydım. Ben doğduğumda annem ölmüştü. Buna rağmen babamın ikinci evliliğinde bir kız çocuğu daha olmuştu. İlk çocuk olduğum için anlaşmayı sağlayan bir prenses değildim. Kız kardeşime ve erkek kardeşime göre benim toprak üstünde ki gücüm çok azdı. Soyun devamının diğer kardeşlerimin gücü ile devam etmesini istedikleri için beni anlaşma için göndermişlerdi. Yani aslında sürgün edilmiştim. Toprak ya da Ateş benim için önemsizdi. Hiçbir zaman bir prenses gibi yaşamamıştım.
'' Prenses Rhea geldik.''
'' Bana prenses demene gerek yok Marlene.''
'' Rhea sen bir prensessin. Başkaları yardımcının sana böyle seslenmemesini ayıp karşılar.''
Marlene benimle aynı yaştaydı. Öncesinde annesi benimle ilgilenmişti. Şimdi gönüllü olarak benimle beraber Ateş Ulusu'na gelmişti. Onu çok seviyordum. Benim içim kardeş gibiydi. Ateş Ulusu'na geldiğimde bir grup asker beni karşılayıp saraya götürmüştü. Orada hizmetliler başlarını eğerek beni karşılamıştı. İçlerinden biri öne çıktı.
'' Hoşgeldiniz Prenses Rhea. Ben Heli size burada kaldığınız süre boyunca yardımcı olacağım. Buyurun size ve yardımcınıza odanızı göstereyim. Akşam sizin gelişiniz için bir ziyafet hazırlanacak. Ateş Prens'i sizi odanızdan alacak ve salona götürecek. İyi dinlenmeler dilerim.'' Kafasını saygıyla eğerek odadan çıktı.
Odam yani aslında odamız. Prens ve prensesler tanıştıkları anda beraber yaşamaya başlardı. Beklediğimden daha görkemli bir odamız vardı. Sonuçta o Ateş Prensi'ydi. Gerçek bir prens olarak yaşamış olmalıydı. Acaba nasıl biriydi? Diye düşünürken uykuya daldım.
Marlene odaya girdi ve akşam için beni hazırlamaya başladı. Gelenek olduğu için Toprak Ulusu'ndan bazı özel günler için ulusuma ait elbiselerle gelmiştim. Marlene beni hazırladığında gerçek bir prenses gibi görünüyordum. Üzerimde beyaz ve yeşil renklerden oluşan zarif bir elbise vardı. Kafamda Ateş Ulusu'na ait olan çiçeklerden sadece saçımın arkasında duran yarım bir taç vardı. Uzun dalgalı açık kahve saçlarım , beyaz tenim ve toprak renklerinde yapılmış makyajım ile Marlene harika bir iş çıkarmıştı. Gözleri dolunca ayağa kalktım ve teşekkür ederek ona sarıldım. Kapı çaldı ve prensin geldiği söylendi.
Göz göze geldiğimizde gözleri sanki bütün bedenimi yakmıştı. Uzun ve yapılı bir bedeni vardı. Siyah saçları ve siyah içerisinde çok hafif kızıl barındıran gözleri vardı. Ulusuna ait üniforma ile beklediğimden çok daha yakışıklıydı. Kibarca elimi istedi ve üzerinden öperek harika bir gülümseme ile bana baktı.
'' Ateş Ulusu'na hoş geldiniz Prenses Rhea. Sizi karşılayamadığım için özür dilerim. Bundan sonra bol bol beraber olacağız söz veriyorum.''
'' Toprak Ulusu'nda sizlere selam getirdim Prens Alaz. Burada ki sıcak karşılama için çok memnunum. Dediğiniz gibi bundan sonra beraber vakit geçirecek uzun bir zamanımız olacak.''
Kolunu uzattı ve salona doğru yürüdük. Kapıda isimlerimizin seslenmesini beklerken terlemeye başladığımı hissettim. Bana döndü ve elini alnıma koydu. Bedenimin sıcaklığı anında gitti.
'' Sakin ol ben bütün gece senin yanında olacağım. Bu yalnızca formalite ve sen zaten Toprak Prensesi'sin. Basit bir ziyafeti atlatabilirsin.'' Sözleri beni rahatlatmıştı. Sanırım Alaz kibar biriydi.
İçeri girdiğimizde herkes tabi ki bize bakıyordu. Kral ve Kraliçe'yi selamladım. Burada ki ortam karşılamaya göre gergin ve soğuktu. Çoğu insanın beni önemsemediğini fark edebiliyordum. Ama Alaz öyle değildi. Gerçekten bütün gece yanımdan ayrılmadı ve sürekli iyi olup olmadığımı sorup durdu. Bu alışık olmadığım bir ilgiydi. Ziyafet bitince odanın kapısına geldik.
'' Sen geçip üstünü değiştir. Benim eşyalarım henüz burada değil. Ben de birazdan geleceğim.''
Burada bana yeni kıyafetler hazırlanacağı için fazla eşya ile gelmemiştim. Tabi ki artık eş olacağımız için kıyafetler pijamadan çok gecelikti. Olabildiğince kapalı bir gecelik seçtim ve üstüme sabahlığımı geçirip pencereden dışarı bakmaya başladım. Kapı açıldı ve tamamen siyah bir pijamayla içeri girdi. Beni görünce bir an yüzünde alaycı gülümseme oluştu.
'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı.
'' Ne demek istiyorsun?''
'' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bakınca içinde ufak bir kıvılcım olduğunu fark ettim. Birkaç adım geri çekilince belimden beni yakaladı.
'' Ne yapmaya çalışıyorsunuz Prens Alaz daha rahipler tarafından kutsanmadık.'' Tabi ki beraber olmamız gerektiğini biliyordum ama daha hazır değildim. Güçsüz görünmemek için kutsanmayı bahane etmek zorunda kaldım. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı.
'' Çok kurnazsın Rhea.'' Bir eliyle boğazımı tuttu ve dudaklarını kulağıma götürdü.
'' Sen yalnızca bir kuklasın. Çok uzun yıllar önce yapılan bir anlaşmanın kuklası. Benden sevgi dolu bir eş olmamı beklemeyeceksin. Yalnızca eşim olarak görevlerini yerine getireceksin. Seninle fiziksel bir şeyler yaşayacak olmamızın tek sebebi bir çocuğumuzun olması gerekmesi. O yüzden böyle ucuz hareketlere gerek yok. Prenses Rhea.''
Konuştukça boynumda ki eli daha sıcak olmaya başladı.
'' Bir hafta sonra kutsanma olacak ve ondan iki hafta sonra nişanımız olduğunda sadece insan içinde eş olarak davranacağız. Umarım beni hayal kırıklığına uğratmazsın.''
Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Ziyafette ki ve şu anda ki Alaz çok farklıydı. Isı git gide artınca daha fazla dayanamadım ve bayıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
خيال (فانتازيا)'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...