Alaz:
Colin'le yan yana geldiğinde zarar görmesinden çok sıkılmıştım. Neden bile bile kendini ateşe atıyordu anlamıyordum. Bağırdığında yerin öyle sallanmasını beklemiyordum. Gücünün çok daha az olduğunu sanmıştım. Odaya girdiğimde güçsüzlüğünü bana göstermiyor oluşu bir yandan bana gurur vermişti. Evet onu bir eş gibi sevmeyecektim. Hiçbir şey için ona ihtiyacım yoktu. Ama bu yara almasını istediğim anlamına gelmiyordu.
Colin'in yanında bana karşı çıkması hoşuma gitmese de burada bir kafeste gibi hissetmesini istemedim. Beraber yaptığımız sembol gerçekten çok güzel görünüyordu. O ateşi yıkım gibi algılasa da ateş benim için koruma demekti. Ailemi , ulusumu ve gelecekte ki ailemi koruma demekti.
Rhea'nın ailesini karşılamak için saray kapısına çıktık. Daha mutlu görüneceğini sanmıştım ama sanki her şey çabucak bitsin istiyor gibiydi. Ailesi arabadan indiğinde hepsi görkemli görünüyordu. Rhea'dan farklı olarak diğer kardeşleri bütün gösterişiyle gelmişti. Hepsi sevgiyle önce ona sonra bana sarıldılar. Onlara odalarını gösterdik ve akşam yemeği için tekrar toplandık.
'' Ateş Ulusu'na tekrar hoş geldiniz.''
'' Hoş bulduk Ateş Kralı.''
'' Öncelikle Prenses Rhea'nın yetişmesi konusunda sizi tebrik ederim. Gerçekten harika bir iş çıkarmışsınız.''
'' Teşekkürler. Annesi öldükten sonra Rhea'yı kendi kızım gibi yetiştirdim. Bizi özlemiş olmalısın Rhea.'' Kralın ikinci eşi gülümseyerek ona akıyordu.
'' Tabi ki. Sizi gördüğüme sevindim.'' Sesinden anlaşılmasa da bu şekilde cevap verdi Rhea.
'' Biliyorsunuz önce ki eşim Toprak Prensesi'ydi. Fakat beklemediğimiz bir vefat oldu bizim için. Eşimde aynı Rhea gibi akıllı ve güzeldi.''
Babam annemden önce ki eşinden bahsediyordu. Yalan söylüyordu. Önce ki kraliçe çocuk doğuramadığı için dışlanmıştı. Onu ölmüş gibi gösterip başka yerde saklamışlardı. Masada herkes birbirine övgüler yağdırıyordu. Rhea çatalıyla yemeklerle oynuyordu. Odaya döndüğümüzde hiçbir şey yememişti. Yatağa uzandığımızda bana hemen sırtını döndü.
'' Sevgi dolu bir ailen var. Onları gördüğüne sevinmiş olmalısın.''
'' Hıhı.''
'' Annenin vefat ettiğini bilmiyordum.'' Kafasını bana çevirdiğinde kaşları çatıktı.
'' Gerçekten mi? Yatakta sohbeti edecek kadar yakınlaştık mı?''
Bu sefer ben sırtımı dönüp uyudum. Nişan gününe kadar Rhea ailesi ile birlikte vakit geçirdi. Nişandan önce ki gün odamızın kapısından Rhea ve yardımcısının sesini duydum.
'' Prenses lütfen biraz daha sabredin.''
'' Yoruldum artık Marlene. Bu işin bir an önce bitmesini istiyorum.''
'' Seni çok iyi anlıyorum Rhea. Bu zamana kadar yaşadıkların hiç kolay olmadı. Yarın akşam her şey bitecek.''
O bir prensesti. Ne kadar zor bir hayatı olmuş olabilirdi ki? Kapıyı tıklayarak içeri girdiğimde gözleri kırmızıydı. Ağlamış mıydı? Yine hemen bana sırtını dönmüştü.
'' Bir şey mi oldu?''
'' Ne gibi?''
'' İçeri girdiğimde üzgün gibiydin. Ateş Ulusu'ndan biri bir şey mi yaptı?''
'' Hayır ulusunla alakası yok. Baş edemeyeceğim bir şey yok.''
'' Ne olduğunu söylersen yardımcı olabilirim.''
'' Bir şey yok.'' Uzatmamaya karar vererek uyudum.
Nişan hazırlıkları bitmişti. Herkes hazırdı. Rhea siyahın üstüne kırmızı işlemeli bir elbise giyiyordu. Saçları dalgalı arkadan topuz yapılmıştı ve başında taşlarla dolu bir taç vardı. Yine sade ama göz alıcıydı. Ben de siyah , yakası kırmızı işlemeli bir takım giymiştim. Benim kafamda da çok taşlı olmayan bir taç vardı. Birlikte harika görünüyorduk. İçeriye adım atana kadar ikimizin de yüzünde donuk bir ifade vardı. İçeri girdiğimiz an ikimizde en parlak gülümsememizi göstermiştik. Normalde törenlere rahiplerin kendisi katılmazdı. Ama bizim törenimizde dört rahipte ayakta bizi bekliyordu. Herkesin önünde nişanımızı kabul edip bizlere hediye verdiler. Daha sonra herkes nişan sembolümüzü beklemeye başladı. Rhea ile karşılıklı durduk. Derin bir nefes aldı ve büyük bir toprak parçası çıkardı. Ben de ateşimi etrafına sardım. Ama bir gariplik vardı. Rhea zorlanıyor gibi görünüyordu. Bana endişeyle baktı.
'' Sakin ol ben yanındayım.'' Derin bir nefes alıp verdi ve sembolü başarı ile tamamladık. Büyüleyici görünüyordu. Gerçek anlamda kuyruklu bir kuşun üzerinden kızıla yakın alevler yükseliyordu. Alevlerin ucunda neredeyse Dünya vardı. Birkaç saniye hepimiz hayranlıkla sembole baktık ve ardından büyük bir alkış koptu. Rhea bana daha önce görmediğim bir gülümseme ile baktı. Bu yalnızca şov amaçlı bir gülümseme değildi. İçinde minnettarlık olan bir gülümsemeydi. Ona doğru yürümeye başladım. Bir elimi beline koydum diğer elimi yanağına. Ne yaptığımı başta anlamamış gibiydi. Eğildim ve dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum. Geri çekildiğimde Rhea şaşkınlıkla kızardı ve kafasını çevirdi. Bu yalnızca ne kadar yakın olduğumuzu göstermek için yaptığım bir hareketti. Ama rahatsız olmamıştık.
İlerleyen dakikalarda rahipler başka yerlere dağılsa da bakışlarını sık sık Rhea'nın üzerinde yakalıyordum. Colin'i ona göz kulak olması için uyardım. Pasta kesildikten sonra Colin yanıma geldi ve Rhea'yı göremediğini söyledi. Lavaboyu kontrol etmek için içeri girdiğimde iki kişinin konuşmalarını duydum.
'' Babamın senin yerine beni göndermesi gerekiyordu. ''
'' O zaman sana sorduğunda reddetmeseydin.''
'' Rhea gördüğün ilgi özgüvenini arttırmış anlaşılan. Sen annesi öldükten sonra köşeye bırakılan buraya sürgün edilen bir prensessin. ''
'' Hala geç değil. Bu kadar meraklıysan ölümcül bir hastalığa yakalandığımı söyleyip yerime geçebilirsin.''
Bir kahkaha sesi geldi.
'' Ateş Prensi sana fazla ilgi göstermiş gibi görünüyor. Sana kim olduğunu hatırlatabilirim.''
İçeri adım attığımda birkaç sarmaşık Rhea'nın boynuna dolanmaya başlamıştı. Hemen onları yaktım ve yanlarına gittim.
'' Toprak'ın ikinci prensesi Rhea'nın kız kardeşi olduğunuz için burada nezaketle karşılandınız. Ama müstakbel eşime zarar veren kim olursa olsun ulusumun kurallarının cezasına katlanmak zorunda kalır.''
'' Prens Alaz...ben...bir yanlış anlaşılma...''
'' Yeter. Gidip olanları babanız ile paylaşmam gerekecek.''
'' Lütfen Prens yapmayın.'' Çok öfkeliydim. Benim ulusumda benim eşime nasıl böyle davranabilirdi. Rhea kolumu tuttu.
'' Sakin ol Alaz. Küçüklüğümüzden beri böyle şakalaşırız. Bana zarar vermeyecekti.'' Kolumu fazla sıkıyordu.
'' Peki tamam bu seferlik öyle olsun. Lütfen bundan sonra böyle şakalardan vazgeçin. O artık yalnızca sizin ablanız değil Ateş Ulusu'nun gelecekte ki kraliçesi.'' Başını eğerek yanımızda ayrılınca Rhea arkasını döndü. Bileğinde yakaladım.
'' Neler oluyor?''
'' Bir şey yok.'' Artık sinirlenmeye başladım.
'' Hadi ama Rhea ne olduğunu bilmezsem seni koruyamam.''
'' Alaz burada beni koruman gereken en büyük şey sensin.'' Diyerek tuvalete girdi. Ne zaman onu korumak istesem sanki benden daha çok uzaklaşıyordu. Bu canımı sıkmaya başlamıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Fantasía'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...