Rhea:
Su Ulusu'nda geçirdiğimiz zaman çok karmaşıktı. Ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi bilmiyordum. Bu nesneler üzerimde olduğundan beri içimde ki güç büyüyordu. Bazen rüyalarımda tanımadığım insanların görüntülerini görüyordum. Hava Ulusu'na yaklaşırken her şey çok sakindi. Hava Ulusu diğer uluslardan kendini en uzak tutan ulus olmuştu. Bütün halk çok sakin ve sessizdi. Su Ulusu'ndan sonra ihtiyacımız olan tam olarak buydu.
Burada geçirdiğimiz iki gün boyunca her şey kusursuzdu. Diğer uluslarda ki seçilmişlere göre buradakiler planladıklarımız dışında işler başarmışlardı. Toprak verimsizliği yüzünden aşağılara inmek zorunda kalan halk tamamen dağların üzerine geri çıkmıştı. Toprak bükücü burada ki toprağın verimliliğini önemli derece de arttırmıştı. Su bükücü doğal kaynak sularının şehirlere iletilmesine yardım ediyordu. Ateş bükücü soğuk hava olan bölgelerin yaşamlarını kolaylaştırmak için havayı ısıtacak yöntemler geliştirmişti. Hava bükücü ile genelde yeni projeler üzerinde tartışıyorlardı. Kral ve kraliçe bizimle pek görüşmüyorlardı. Alaz ile burada bulunan özel bir tapınağı ziyaret etmeye karar vermiştik.
'' Burası çok güzel Alaz. Hayatımda bu kadar nefes kesici bir yer görmemiştim.''
'' Hava Ulusu dağlarda yaşamayı seçtikleri için kendilerine özel bir mimari geliştirmişler. Buradan başka hiçbir yerde göremeyeceğimiz pek çok yapı var gibi duruyor.''
'' Aynı zamanda burada ki diğer bükücüler beklediğimden daha fazla iş yapmışlar. Gerçi gelen raporlarda her zaman en hızlı ilerleyen dörtlü burası olmuştu.''
'' Hava Ulusu projeler üretmekte başarılı görünüyor.'' Derken kraliçeyi gördük. Gülümseyerek bize doğru yaklaştı.
'' Merhaba Prens Alaz ve Prenses Rhea. Yukarıda ki terasta çay içmeyi düşünüyordum. Bana katılmak ister misiniz?''
'' İzninizle ben burada ki kütüphaneyi incelemek isterim.''
'' Tabii Prens Alaz, bir şeye ihtiyacın olursa istediğin kişiye seslenebilirsin.'' Kraliçe ve ben yukarıya çıktı. Yukarıda ki manzara ve hava beklediğimden daha güzeldi.
'' Çok güzel değil mi?''
'' Kesinlikle öyle.''
'' Burası ile kral ve ben özel olarak ilgilendik. Her zaman mimariye bir ilgim vardı. Kral bu ilgimi saygı ile karşılayıp burayı yapmama izin verdi. Diğer tapınaklara göre burada ki suyu ben yönlendirdiğim için hava daha az boğucu oluyor.''
Anlaşmaya göre yapılan evlilik sonucu burada ki kraliçe eski Su Prensesi'ydi.
'' Buraya alışmanız zor olmamış gibi görünüyor?''
'' Başlarda çok zordu Rhea. Beni anlayabileceğini biliyorum. Ama Hava Kralı ile çok iyi dost olduk. Biliyorsun burası diğer uluslardan en kopuk yaşayan ulus olmuştur. Buna rağmen kendimi her zaman evimde gibi hissettim.''
'' Size bir soru sorabilir miyim?''
'' Tabi ki ne istersen?''
'' Eşinizin başka bir kadın ile olmasına ya da çocuk sahibi olamamanıza üzüldüğünüz oluyor mu?'' Su Ulusu'ndan sonra bu soruları daha çok düşünmeye başlamıştım. Beni en çok anlayacak kişi ile olduğumu biliyordum.
'' Sanırım Su Ulusu'ndan sonra bu sorular daha baskın olmaya başladı değil mi?'' tamamen bir abla gibi gülümsüyordu. Gülümseyerek karşılık verdim. Derin bir nefes alıp verdi.
'' Buraya ilk geldiğimde çok korkuyordum. Kendi ulusumda sevgi ve eğlence her zaman ön plandaydı. Burada ise saygı ve sakinlik ön plandaydı. Kral'ın anne ve babası ani bir şekilde ölmüşlerdi. Bu nedenle buraya direkt olarak kraliçe olarak gelmiştim. Birbirimizi hiç tanımıyorduk. Onun saygıya değil sevgiye ihtiyacı vardı. Benim ise eğlenceden çok sakinliğe ihtiyacım vardı. Bu noktalarda birbirimizi tamamladığımızı anladığımızda aşk olmasa da birbirinin ihtiyaçlarını karşılayabilen bir çift olduk. Daha sonra kralın soyunu devam ettirmesi gerekiyordu. O beraber olduğu kadınları yalnızca gereklilik olarak görüyordu. Saygıyla karşıladım. Prens ve prenses doğduktan sonra benden başka biriyle birlikte olmak istemediğine karar verdi. Elinden geldiğince bana her konuda destek oluyor. Birbirimize sahip olmak için bir çocuğa ihtiyacımız olmadı. Sizin yaşadığınız durum ise bu zamana kadar görülen en güzel ve değerli bağ olduğunu düşünüyorum.''
'' Sizden önce ki prenseslere ne olduğunu öğrenebildiniz mi?''
'' Hava Ulusu kimseyi hapsetmek istememiş. Tabi ki zor zamanlar geçiren atalarım olmuş. Kimisi kendi ulusuna dönmüş, kimisi sarayın dışında yaşamış, kimisi kraliçe olarak ölmüş. Aslında benden önce ki prenses dayanamamış ve intihar etmiş. Bu nedenle şuanda ki kralın beni ilk gördüğü günden beri bana hassas davrandığını düşünüyorum.'' Gülümsemesi ona ne kadar minnettar olduğunu gösteriyordu.
'' Hadi dönelim hava soğumaya başladı.''
Kütüphaneye girdiğimde Alaz yanında on iki yaşında ki Hava Prensi ile kitaplar hakkında konuşuyordu. Hava Prensi bu zamana kadar gördüğüm en zarif erkek çocuğuydu. Bizimle beraber dışarı çıktı. Merdivenlerde kraliçeyi görünce ona doğru koşmaya başladı. Ayağı takılınca hızla öne atıldım ve onu yakaladım. Ama ben de dengemi sağlayamayınca düşmeye başladık. Bir anda kulaklarımda ki küpeler ortaya çıktı ve etrafımızda bir hava akımı oluştu. Gözlerimi açtığımda prensin havayı büktüğünü gördüm. Yara almadan ayaklarımızın üzerine indik. Kraliçe ve Alaz koşarak yanımıza geldiler.
'' İyi misiniz?''
'' Evet ben iyiyim. Prensim siz iyi misiniz?''
'' İyiyim.'' Gülümseyerek kraliçeye döndüm.
'' Prens gerçekten çok güçlü olmalı, eğer havayı bu kadar kuvvetli bükmeseydi düşebilirdik. Teşekkür ederim.'' Kraliçe, prense sıkı sıkı sarılırken benim sözlerimle gözlerinin dolduğunu görünce şaşırmıştım. Daha sonra sessizce hep beraber saraya döndük.
Gece yine başka bir rüya gördüm. Bu sefer iki erkeğin arkadaşlıklarını gördüm. Daha sonra sahne değişti. Daha önce gördüğüm kadın bu sefer erkeklerden birine sarılmış ağlıyordu. Birden o kadının yerine ben geçtim ve kucağımda Hava Prensi duruyordu. Görüntü kaybolurken kafamın içinde ağlayan birinin sesi yankılandı.
'' Özür dilerim Cynacitta Cristata.''
Ertesi gün bahçede dolaşırken gördüğüm rüyayı düşünüyordum. Biraz ileride prensi görünce gülümseyerek ona yaklaştım.
'' İyi günler prensim. Dün için teşekkür etmeye geldim.''
'' İyi günler prenses. Ben bilerek yapmadım.'' Yüzü kızarmıştı. Ama her haliyle zarif görünüyordu.
'' Size bir şey göstermek istiyorum benimle gelir misiniz?''
'' Elbette.'' Sarayın arkasından çıktık ve büyük bir seranın önüne geldik.
'' Burası çok güzel.''
'' Evet çocukken annemle buraya sık sık gelirdik. Burayı annem benim için yapmış.''
Etrafta çeşit çeşit çiçekler, ağaçlar ve bitkiler vardı. Seranın ortasında bir veranda duruyordu. Burada değişik düzende bir su akışı vardı. Diğer hiçbir yerde böyle bir şey görmemiştim. Derken prens bana yaklaştı. O yaklaşınca küpelerim göründü. Gülümsedi ve elimi tuttu. Diğer eliyle havayı bükmeye başladı. Rengarenk çiçek yaprakları etrafımızda dans eder gibi dönüyordu. İkimizde neşeli bir kahkaha attık.
'' Beğendiniz mi?''
'' Bu çok güzeldi prens.''
'' Teşekkür ederim. Hep anneme böyle bir şey göstermek istemiştim.''
'' Bir dahakine ona da gösterin beğeneceğine eminim.'' Birinin fikrini almak istediğini düşünmüştüm.
'' Bu çok zor bir ihtimal. Ben...'' arkamızdan kralın sakin sesi duyuldu.
'' Prens saraya dön lütfen. Bizim konuşmamız gereken şeyler var.'' Dediğinde saygıyla geri çekildi. O anda kralın yanında kraliçe ve Alaz'ı fark ettim. Alaz'ın yanına yaklaştım. Fısıldadım.
'' Bir sorun mu var?''
'' Bilmiyorum bizimle konuşmak istediklerini söylediler.'' Hep beraber serada oturduk. Kral konuşmaya başladı.
'' Şimdi size söyleyeceğim konuyu çok az kişi biliyor. Yardımınıza ihtiyacımız olmasa asla bu konuyu açmazdık.'' Kraliçenin elinin tuttu. Gözlerini gözlerime dikti.
'' Prens bizim öz oğlumuz.''
Ah gerçekten bu ulusların çözülmesi gereken çok fazla sırrı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ulusların Yok Oluşu: Ateş Ulusu'na İtilen Toprak Prensesi
Fantasy'' Toprak Prensesleri'nin daha mütevazi olduklarını düşünmüştüm.'' Diyerek bana doğru yaklaşmaya başladı. '' Ne demek istiyorsun?'' '' Üzerinde böyle bir gecelik varken bence ne demek istediğim gayet açık.'' Diyerek daha çok yaklaştı. Gözlerine bak...