8 - Zalim

2.8K 213 119
                                    

hellö!!

oncelikle bu bölüme de kısa cabuk bitti gibi yorumlar yazacak olanlari dövdüğüm oda demek istiyorum :d

kisa olmadi vallahi ancak bu kadar çıkıyor benden iki günde

bu bölüm yine benim sevdigim bolumlerden biri oldu. umarim siz de keyif alirsiniz

yeni bölüm icin sınırımız 75 oy (bölümlerin ortalama okunma sayisi arttigi icin)

iyi okumalar diliyorum

-

Küçük kardeşinin aşık olduğunu kabullenmek pek de kolay değildi.

Hele de henüz kendin aşık olmamışken.

Nildeniz Kenan'ı İtalya'ya uğurlayıp döndükten sonra bütün akşam zırlamıştı. Gören ortada ciddi bir sorun, ayrılık var sanırdı. Yoktu. Sadece aşk kuşları kısa süreliğine ayrı düşmüştü.

Yine de o gece bende kalan Nildeniz çocukken olduğu gibi koynumda yatarken uykuya dalmadan hemen önce hissettiklerini bana anlatmıştı.
"Onun için üzülüyorum ama üzülmekten başka elimden hiçbir şey gelmiyor. Hayatı Kenan'a ait değil sanki, bedeni ona ait değil. Yediği yemek, uyuduğu uyku, her dakikasını nerede geçirdiği birileri tarafından kontrol ediliyor. Ve o bundan şikayetçi değil çünkü üzerinde korkunç bir baskı var, başarmak için her şeyi yapmaya hazır. Onu seviyorum ama doya doya sevemiyorum, hiçbir zaman önceliği olamayacağımı, işinin benden bir adım önde olacağını biliyorum. Çünkü işini kendinden bile önce tutuyor."

Başını göğsüme koyup anlattığı bu gerçekler futbolun hiç görmediğim diğer yüzüydü.

Topçu bozuntusu diye küçümsediğim adamın da aşağı yukarı böyle bir hayatı olduğunu fark etmiştim.

Yani, kameranın karşısına geçip elinde topla havalı bir poz vermekle bitmiyordu iş.

Ertesi akşam hayatımda ilk kez oturup baştan sona bir futbol maçı takip etmiştim. Milli takımın İtalya ile oynadığı hazırlık maçıydı.

Benim evimde kızlarla izlemiştik. Sağımda yedek kulübesindeki Aktürkoğlu yüzünden canı sıkkın Ceyda oturuyordu, solumda stresten ölerek Kenan Yıldız'ı izleyen Nildeniz hop oturup hop kalkıyordu ve ben ortalarında sessizce sahada ordan oraya koşturan sarı kafayı takip etmeye çalışıyordum. İşte öyle bir geceydi.

Maç 0-0 bitmişti. Ceyda İtalyan takımının fazlasıyla iyi olduğunu, bu sonucun kötü olmadığını söylemişti. Eh, bunlar pek de umrumda değildi.

Umrumda olan şey Delibal'dı. Ceyda'nın kutlama yemeğinde izlettiği bir dakikalık videodaki halinden sonra ilk kez onu sahada izlemiştim. Betimleyecek fazla cümlem yoktu, inanılmazdı.

Kadınlar güçlü erkelerden etkilenirdi. İnsanların taşı taşa sürtüp ateşi keşfettiği, çiğ etle beslenilen mağara zamanlarından beri bu böyleydi. Bir adamın her şeyini ortaya koyarak bir amaç uğruna savaşmasını izlerken etkilenmem anormal değildi. Yani hissettiklerim anormal ve özel değildi.

Yine de o gece yastığa başımı koyduğumda önceki gün gitmeden öpüştüğümüz anı düşünmüştüm. Teninin tenime değişini, belimi kavrayan elini, dudaklarını, gülüşünü, bal rengi gözlerini. Akşam televizyonda izlediğim adam ile bana deniz kızı diyen gamsız serserinin aynı kişi olduğunu kabullenmekte zorlanıyordum.

Maç boyunca sunucu her Barış Alper dediğinde kalbim gümbürdemişti. Barış Alper Yılmaz, ninesinin Delibal'ı, belki biraz da benim Delibal'ım.

Tabi bunlar yalnızca o geceki hislerimdi. Sabah uyandığımda elimde bir telefon numarası dahi olmayan, kendisiyle muhtemelen bir daha çok zor yan yana geleceğim adamın hiçbir şeyim olmadığını biliyordum.

delibalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin