Yüzümde hissettiğim öpücüklerle uyandım. Aslında, gördüğüm o kabustan sonra ne zaman uyuduğumu bile bilmiyordum.Son hatırladığım şey beni sarıp sarmalayan kollardı. Yatakta cenin pozisyonunda kıvrılmış, sırtımı yasladığım sert göğüsün sıcaklığında derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışmıştım.
Sonra, bir ara, ne ara bilmiyorum, uyumuşum işte.
Sağ yanağımda öpülmedik nokta bırakmayan dudaklar sola geçmek üzere çenemde duraklamıştı. Zihnim artık tamamen uyanıklığa yakın olduğundan gülümsedim. Aynı anda sol yanağıma bir öpücük konduruldu, ben gülümserken gamzemin üstüne yasladığı dudaklarıyla öylece durdu. Sakallarının tenimde bıraktığı tanıdık hisle kıpırdanırken nihayet göz kapaklarımı aralayabildim.
"Günaydın, göğüm denizim..."
Alper çoktan kalkmış olmalıydı. Yatağın benim yattığım tarafında oturuyordu, saniyeler önce üstüme doğru eğilmiş beni öpücüklere boğan dudakları bir karış ötemdeydi.Yüzünü avuçlarımın arasına aldım, parmaklarım tenimi kızartan sakallarının arasında sevgiyle gezinirken yarı kapalı yarı açık gözlerimle ona baktım. "Günaydın Delibal."
"Delibal'ın seni şimdi..."
Öpmek için dudaklarıma yaklaştığını fark ettiğimde rahatsız mırıltılarla kafamı çevirdim. "Dişlerimi fırçalayana kadar yaklaşma!"
"Gökdeniiz..." dedi meydan okuyan bir tonda ve kafamı çevirdiğim tarafa gelerek yine öpmeye çalıştı. Bu kez de diğer tarafa döndüm. "Hayır!"
Yakaladı. Zaten kaçacak çok yerim yoktu. Yakaladı ve bir öpücük kondurdu. Sonra inadına yapar gibi bir tane daha. Dudaklarımı birbirine sımsıkı bastırmış bekliyordum ama elini karnıma dokundurup gıdıkladığında gülmek zorunda kaldım. Ve dudaklarım gülüşümle aralandı. Keyifli sırıtışıyla aralık dudaklarıma dudaklarını bastırdı.
"Ya!" Yatakta çaresizce kıpırdandım.Nihayetinde, hala gülüyorken kurtuluşum olmadığını kabullenerek avuçlarımın arasındaki yüzünü kendime çekip uzun uzun öpmesine izin verdim. Dudaklarımı ezen dolgun dudaklarının sert hareketi bundan ne kadar zevk aldığını açıkça belli ediyordu.
Alt dudağımı çekiştirdi, artık ayrılmamız gerekiyordu. Ve bana bir ısırığı ayrılık hediyesi olarak bıraktıktan sonra geri çekildi.
"Bu..." dedi soluklarım yüzüne çarparken. "Cezandı."Dudağımı yaladığımda ağzıma metalik bir tat yayıldı. Başımı iki yana salladım. "Sadece dişlerimi fırçalayana kadar beklemeni istemiştim."
Muhtemelen bir cadıya benzememe sebep olan dağınık saçlarımdan yüzüme düşen tutamı parmağının ucuyla kenara aldı. "Öncelikle, dudakların her zaman çok tatlı. Dişlerini fırçalamadan önceki durum dahil."
Öyle mi?
İfadesiyle kaşlarımı kaldırdım. Biraz inanmama, biraz nazlanma, fazlasıyla keyif vardı ifademde. "Hımm..." Boynundaki elimi kaydırıp artık alıştığım hareketi tekrarladım, ensesindeki saçlarının arasında yaramazca gezindi parmaklarım.O ise "Sonra da..." diyerek devam etti. "Sabahları ayrı bir güzel oluyormuşsun sen böyle."
Gözlerimi kıstım, fısıldayarak "Yalancı." dedim. Güldü. "Kızım tiryakinim lan, tiryakinim, niye inanmıyorsun?"
Sağ elimi havaya kaldırdım, baş parmağımı açtım. "Tiryakisi oldukların sıralı liste, bir, dudaklarım."
Henüz doğru düzgün uyanmadığım için boğuk sesimle yaptığım bu berbat espiriye ciddiyetle başını sallayarak karşılık verdi.