hellö !!
ozlestik mi?
bu bölümü yaklasik 200 kere silip bastan yazdigim için, 200. yazisimda elim sakat olduğu icin ve su anki okudugunuz halini 20 kere kısalttigim için bu kadar uzun sürdü tamamlamam
ama sonraki bölüm sanıyorum ki cabuk gelecek çünkü kafamda hazır
sınırımız 250 oy olsun. sınır geçer gecmez bölüm gelecek bir aksilik olmazsa.
baska söyleyecek bir seyim yok kelebeklerim
iyi okumalar diliyorum.
ps: multimedyadaki sarkiyi okurken dinlemek isteyenler icin playliste de ekledim, playlist linki profilimde mevcut
-
Gökdeniz
Alper'le birlikte olmanın bana ilk hissettirdiği şey, hız trenindeymişim gibi adrenalinin ve mutluluğun zirveye ulaştığı bir yolculukta olma hâliydi. Geride bıraktığımız birkaç güne ve bulunduğum noktaya baktığımda tekrar aynı şeyi düşünüyordum.
Hız treni. Kahkahalar. Heyecan. Nabzın yükselişi. Tutku.
Şimdi trenin belki de en zirve noktasındaydık, Avusturya maçının oynanacağı gün gelip çatmıştı.
Barsinghausen'den Leipzig'e neredeyse 4 saatlik bir yolculuğun ardından stada gelmiştik. Maçın başlamasına saatler vardı ama şimdiden ortam inanılmaz hareketliydi.
Gergindim, o kadar gergindim ki stresim belki Alper'in stresiyle yarışırdı. Elbette onu yenemezdim ama en azından aynı kulvarda yarışma şerefine nail olurdum.
Aslında, onunla en son sabah konuşmuştum ve bana nazaran hiç heyecanlı görünmüyordu. Sanki onun yerine ben çıkacaktım maça.
Sabah alarmımdan bir saat önce kendi kendime uyanmıştım, yeniden uykuya dalmanın mümkün olmadığını kabullenerek duşa girmiştim, çıktığımda telefonumun ekranında Alper'in mesajları duruyordu.
Günaydın mesajına cevap verip duştan yeni çıktığımı, Oğuz ile kahvaltıya gitmek üzere hazırlanacağımı söylediğimde anında beni görüntülü aramıştı. Bu, tam ona göre bir hareketti, artık şaşırmıyordum.
Ben giyeceğim elbiseyi seçmeye çalışırken makyaj aynasının önüne koyduğum telefonumun kamerasından keyifle beni izlemişti.
Yatağında uyuşuk uyuşuk uzanırken giydiğim kıyafetleri yorumlamış, memelerimin olağanüstü bir güzelliği olduğuna dair itirafta bulunmuş, hazırlanmama hiçbir katkısı olmayan erotik düşüncelerini benimle paylaşmıştı. O kadar stresliydim ki tek yapabildiğim ona gülmekti.
Neden bu kadar heyecanlandığımı bile bilmiyordum, benden pek beklenmeyecek bir şeydi bu. Bir ay önce milli duygularla ilgili yazı yazamayacak kadar, milli takımın ilk 11'ini bilmeyecek kadar ilgisiz ve umursamazdım.
Bugünse maç sabahı heyecandan uyku uyuyamamış, kırmızı elbisesi ve bileğindeki beyaz fularıyla en güzel kıyafetlerini giyinip bayram çocuğu gibi süslenmiş Gökdeniz olarak staddaydım.
"Oğuz ben bunu yapamam." dedim bıkkın bir soluk verirken. Karşımda tripodu ayarlamaya çalışan Oğuz "Yaparsın Deniz!" diye seslendi.
"Sen neden yapmıyorsun? Niye ben yapmak zorundayım?"
Gün geçmiyordu ki Oğuz'un bana kitlediği işler bitsin. Her yeni günde onun yapması gereken ya da rahatlıkla yapabileceği bir işi ben üstlenmek zorunda kalıyordum.