Caner'in beni getirdiği eve baktım bahçeden. Karan'ın eviydi burası. Tek katlı ama büyük bir villaydı. Bu tarafında değil ama arka taraftaki bahçenin büyük olduğuna emindim. Ön tarafta bir sürü adam vardı. Öyle ki, benim evime gönderdiği adamlar, pireyle deve gibiydi.
Adamların arasında daha fazla öyle durmamak için ilerledim ve kapıyı çaldım. Karan açtı kapıyı. Üzerinde vücuduna fazlaca yakışan siyah bir gömlek ve siyah bir kumaş pantolon vardı.
"Hoş geldin," dedi gülümseyerek. İçeri girdim.
"Hoş buldum." İçerisi karanlık gözüküyordu. Salonu aydınlatan ise şöminede yanan sıcacık bir ateş ve yer yer konulmuş mumlardı. Bakışlarım masaya kaydı. Geçen gün ona saydığım her şey vardı. Fazlası bile. "Bunları ben yaptım demeyeceksin herhâlde," dedim gülerek. Belime sarıldı.
"Cık," dedi dilini bir kez damarına vurarak. Boynuma minik bir öpücük bıraktı. "Demeyeceğim. Annem yaptı."
"Öyle mi? Annenin eli çok lezzetli gerçekten." Ona doğru döndüğümde dudaklarıma yaklaştı. Omuzumdaki çantayı aldı önce. Ardından ise ceketimi düşüdü kollarımdan. İkisini de alıp kanepenin üzerine bıraktı.
"Telefonun sessizde mi?" dediğinde kaşlarım havalandı.
"Neden?"
"Çünkü herhangi bir şeyin bir mesaj veya bir aramayla bölünmesini istemiyorum." Gülerek çantamdan telefonunu çıkardım. Sessize aldım. "Gel," dedi sandalyelerden birini çekerek. Ben otururken ise yavaşça ittirmişti. Hemen karşıma oturdu. Mutfaktan bir garson geldiğinde şaşkınca baktım etrafa. Önce kadehime biraz şarap doldurdu. Ardından ise yemekleri servis etti.
"Evin çok güzel," dedim gülümseyerek.
"Senin kadar değil." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Yemeğimizi yemeye başladık. Her şey şu an öylesine mükemmeldi ki bunun bozulmasından çok korkuyordum. Yemeğin ardından beraber ateşin başına geçmiştik. Elimdeki ikinci kadehin son yudumlarını da içtiğimde Karan şişeye uzandı. Kadehimi yeniledi. O beni geçmişti kadeh sayısında. Son yüzümüzü bitirip kenara bıraktı.
"Başka içmeyecek misin?"
"Sarhoş olup bu geceyi unutmak istemiyorum." Dudaklarım kıvrıldı hafifçe.
"Şu garson çocuk, gitti mi?"
"Gitti," dedi parmaklarını omzumun üzerinde gezdirirken. "Yalnızız."
"Hep istediğimiz gibi." Hafifçe başını salladı.
"Hep istediğimiz gibi," diyerek tekrar etti beni. Bakışlarım dudaklarına kaydığında derin bir nefes aldım. Elimdeki kadehi bir kenara bırakıp göğsünden ittirip yere uzanmasını sağladım. Kucağına çıkıp hızla dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Elleri hızla açık sırtıma kaydı. Elbisenin sırt dekoltesi yüzünden sutyen giymemiştim zaten. Elbisenin kollarını düşürdü. Onun elleri sırtımda, göğsümde ve karnımda gezerken ben de hızla gömleğinin düğmelerini açıyordum. Gülerek yattığı yerden benimle beraber doğrulup üzerindeki gömleği bir kenara attı. Kucağında benimle beraber ayağa kalktığında elbise belime kadar düşmüştü. "Çok güzelsin," diye mırıldandı bir odaya girerken. Odada loş bir ışık vardı. Yatağa değdi sırtım. Üzerime çıkıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ellerim hızla pantolonunun kemerine uzandı. Bir çırpıda çıkarıp yere attığımda dudaklarıma doğru güldü. Pantolonunu çıkardı altından. Ardından ise benim elbisemi çıkarıp attı. "İnsanın," dedi kulağıma doğru fısıldayarak. "Beş duyusundan biri körelirse, diğer dördü daha kuvvetli çalışmaya başlarmış." Güldü hafifçe. "Geçen sefer sen benim ellerimi almıştın. Dokunmamı. Seni hissedebiliyordum ama sana dokunamıyordum. İntikam demiştik değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsunkâr
Teen FictionKaradeniz mafyası!! Efsun Sezin Tunçoğlu gittiği tatil beldesinde bir adamla karşılaşacak ve onda aklı kalacaktır. O günden sonra tesadüfler silsilesi baş verecek, ikisinin de yüreğinde bir sevda filizlenecektir. Bu sevdanın arkasında gömülmeye yüz...