13. Bölüm: Güzel Anılarla Dolu Köprü

488 17 2
                                    

İlk geldiğimiz mağazaya gelip o beyaz taş işlemeli elbiseyi yeniden denemişti. Aynadan uzun uzun kendine bakarken telefonumu çantamdan çıkarıp onu bir fotoğraf çektim.

"Sen de şunu denesene." Kırmızı, uzun, saten bir elbise gösterdi. Yukarı, fazlaca derin bir yırtmacı vardı. Üzeri straplez ve kalp şeklindeydi.

"Bu elbiseyi Rize'de giyersem adımı çıkarırlar."

"Hele bir çıkarsınlar.. Karan hepsinin ağzının payını verir."

"Hııı, verir. O önce gönül almayı öğrensin." Güldü hafifçe.

"Hadi git dene bunu." Elime tutuşturup kabinlere doğru ittirdi. Kabine girip üzerimi çıkardım. Elbiseyi dikkatle giyip arkamdaki aynadan üzerime baktım. Yani normalde bundan daha açık elbiseler de giyimiştim ama, Rize'deydik.

"Zeynep ya," diye söylenmeye başladım kabinin içinden. "Vallahi ben bunu giyersem babaannem beni bulduğu ilk uşağa verir." Kapıyı açtığım anda kabinin karşısında, duvara yaslanmış, kollarını da göğsünün üzerinde birleştirmiş bir şekilde Karan duruyordu. Gözleri üzerimdeki elbiseye kaydığında yaslandığı yerden ayrılıp bana yaklaştı.

"Çok yakışmış benim balıma." Tam önümde durdu. Etrafa baktım.

"Zeynep nerede?"

"Uygar'ın yanında." Yavaşça çeneme dokundu. Havaya doğru kaldırdı. "Yanlarından ayrılıp biraz baş başa mı kalsak?"

"Hayır. Biz daha elbise bakmayı bitirmedik. Daha bir sürü işimiz var bizim. Hem sen niye geldin? İşin vardı hani? Kalsaydın orada."

"Kalabileceğim tek yer sensin balım. Senin yanın."

"Telefonumu neden açmadın?"

"Yanımda değildi telefon. Gördüğüm an aradım yavrum. Gerçekten." Bakışlarımı çevirdim. Uzanıp yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. "Hem bizim konuşacak şeylerimiz var. Değil mi?"

"Evet. Benden önce abime açılmanı konuşacaktık. Ama ben şu an seninle konuşmak istemiyorum." Gözlerine bakmamak için direniyordum. Bakarsam duramazdım. Dayanamazdım. Hatta, vallahi pat diye öpebilirdim bile bu adamı.

"Yavrum." Çenemi tuttu.

"Hı?"

"Hı mı? Gözlerime bakmayacak mısın?" Baktım valla. Dayanamadım baktım. Gülümsedi. Gözlerimin önünde kocaman gülümsüyordu ama. Nasıl dudaklarına bakmayabilirdim ki? Elleri yavaşça belime kaydı. Kendine doğru çektiğinde ellerimi göğsünün üzerine yasladım. "Bakma şöyle dudaklarıma. Kendimi tutamıyorum." Güldüm hafifçe. Dudaklarıma araladım. Parmak uçlarıma yükseldiğim anda sağ taraftan Uygar'ın sesini duydum.

"Hadi gidelim ya acıktık biz."

"Allah belanı Uygar. Allah belanı." Karan söylenmeye başladığında güldüm hafifçe. Geri çekildim.

"Harika olmuşsun," dedi Zeynep.

"Olmaz ama. Bak düğününü İstanbul'da yaparsın o zaman giyerim. Ama Rize'de olmaz. Ben bunu çıkarayım, gidelim." Zeynep hafifçe başını salladı. Kabine yeniden girip elbiseyi çıkardım. Kıyafetlerime giyip kabinden çıktığımızda Uygar ve Zeynep el ele önden ilerlediler. Karan yanıma yaklaşıp elime dokundu hafifçe. Parmaklarımı araladığımda sırıtarak elimi tuttu. Mağazadan çıkıp önüne park edilmiş arabaya geçtiğimizde biz yeniden arkaya oturduk. Karan arabayı sürüyor, Uygar hemen yanında oturuyordu.

"Nereye gidiyoruz?" dedi Uygar.

"Şu bizim gittiğimiz kafeye gidelim mi?" dedi Zeynep bana bakarak. "Sahildeydi."

EfsunkârHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin