"Emir.." dedim dakikalarca suskunluğumuzun ardından.
"Ne?" diye cevap verdi ancak sessizliğim yüzünden başını çevirip yüzüme bakmıştı. Öylece denize bakıyordum çünkü içimdeki öfkeyi bir türlü atamıyordum. Benim babam, oğlumu kendine istemişti. Benim oğlumu. Hesabını sormam gerekmiyor muydu? "Öfkelenmekte haklısın," dedi derin bir nefes vererek. "Çelişkini de anlayabiliyorum, bir yanda oğlun, bir yanda baban."
"Hesap sormalıyım değil mi?" dedim dolu gözlerle. Bir elini yavaşça omzumun üzerine koydu. Baş parmağını yavaşça hareket ettiğini hissettim.
"Bırak hesabı Karan sorsun. Ya da izin ver ben hâlledeyim. Ağlama ama. Yapma."
"Nasıl yapar bunu bana," dediğimde sesim fısıltı gibi dökülmüştü. Aynı anda gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. Beni kendine doğru çekip yavaşça sarıldı. İki yanda duran ellerimi yavaşça beline sardığımda saçlarımı okşadığını hissettim.
"Sırtına yediğin bıçaklarla gün gelir katillerinin katili olursun Efsun. Ve unutma, öldürmeyen her darbe.."
"Güçlendirir mi?" Güldü hafifçe.
"Süründürür," dedi. "Ama unutma, hiçbir acı sonsuza dek sürmez. Bu da geçecek, ve geçtiğinde.. Gerçekten güçlenmiş bir küçük kız olacaksın."
"Küçük kız mı?" Başımı kaldırıp yüzüne baktığında gülerek bakışlarını kaçırdı.
"Öyle, küçük kız."
"Aynı yaştayız, hatırlatırım."
"Evet, biyolojik olarak yaşlarımız aynı olabilir ama ben senden daha çok yaşadım. Yaşamak denirse tabii."
"Seninle tanıştık tanışalı sürekli benim acılarıma dahil oluyorsun. Belki bir gün otururuz da sen anlatırsın. Olmaz mı?"
"Ben öyle şeyleri pek anlatmam."
"O hâlde seni sarhoş ederiz çünkü sarhoşken çok geveze oluyorsun." Dudaklarını birbirine bastırdı. Bir şey diyecekti, ama demedi. İçinde tuttu.
"Hadi dedi, Karan'ı çağır da kahvaltı edelim."
"Biz gitsek iyi olacak." Kaşları çatıldı hızla.
"Seni şuradan denize bir atarım, soğuk suyu yiyince anlarsın gitmeyi. Yürü çağır kocanı. Canımı sıkma."
"Peki, abi," dediğimde gülecek gibi oldu ama gülmedi. Kollarından uzaklaşıp içeri doğru yürürken arkamdan baktığını hissettim. İçeri girip üst kata çıktım. Kapıyı sessizce açtığımda Karan hâlâ kucağında tutuyordu Özgür'ü. Özgür ise uyumuştu. Sessizce yanına oturdum. Başımı omzuna yasladım. Başını çevirip saçlarımın üzerini öptü. "Kahvaltı edecekmişiz."
"İneriz birazdan." Yüzüne dokundum yavaşça. Dudaklarıma yaklaştı. Minik bir öpücük bıraktı.
"Aşağıya inmemiz gerek," dedim sessizce. Bakışları saygılı ellerime kaydı. Tek eliyle bir elimi tutup sargının üzerini öptü.
"İnelim o hâlde."
"Kolların ağırdıysa ver bana." Dudakları kıvrıldı hafifçe. Özgür'ün başının üzerine minik bir öpücük bıraktı. Ardından Özgür'le beraber ayağa kalktı.
"İki kilo bir şey zaten," dedi gülerek.
"Dört buçuk," diye düzelttim.
"Aynı sayılır," dedi gülerek. Beraber aşağıya indiğimizde Tugay Bey, Emir'in yanındaydı. Geldiğimizi fark ettiğinde yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsunkâr
Novela JuvenilKaradeniz mafyası!! Efsun Sezin Tunçoğlu gittiği tatil beldesinde bir adamla karşılaşacak ve onda aklı kalacaktır. O günden sonra tesadüfler silsilesi baş verecek, ikisinin de yüreğinde bir sevda filizlenecektir. Bu sevdanın arkasında gömülmeye yüz...