39. Bölüm: Hiç Geçmeyecek

153 2 0
                                    

Kahvaltıda da pek bir şey yiyememiştim çünkü kokular midemi fazlasıyla bulandırıyordu. Abim bu konuda hiç hoşnut değildi, ben her yüzümü buruşturduğumda sessiz sessiz küfürler etmişti. O küfürlerin sahibini ise çok yakında tanıyordum. Neyse.

Şirketten içeri girdiğimizde bizi babamın sekreteri karşılamıştı. Odaya girdiğimizde babamlar birer kahve istemişlerdi. Ben de bir yeşil çay. Abim yine sabır çekmişti. Ben de ona midem bulanırken nasıl kahve içebilirim demiştim. Öyleydi çünkü. Abim ise karnımdaki bebeği düşündüğüm için kahve içmediğimi sanmıştı. Babam ise biz tartışırken sessiz kalmıştı. Arada ağlamak istiyordum, ama bunu sürekli geri gönderiyordum. Ağlamayacaktım. Belki gece, yatarken ağlardım ancak şu an bunu yapıp güçsüz gibi gözükmek istemiyordum. Ben, artık güçlü görünmek de değil. Gerçekten güçlü olmak istiyordum.

"Avukat ne zaman gelir?" dedim babama bakarak. Babam kolundaki saate baktı.

"Birazdan gelecektir. Konuştuk."

"Tamam," dedim hafifçe başımı sallayarak. Sena'nın getirdiği çaydan bir yudum aldım. Sıcak iyi gelmişti. Anlaşılan bu bebek sıcak şeylerden hoşlanıyordu. Midemi bulandırmayan tek şeyler sıcaktı. Sıcak su bile bulantımı rahatlatmıştı. Hızla bu düşünceyi kafamdan atmak için abime baktım. "Pelin'le kavga mı ettiniz?"

"Ayrıldık," dedi birden. Babam da önündeki bilgisayardan bakışlarının kaldırmıştı.

"Benim yüzümden mi?" dediğimde abim hızla ellerindeki bakışlarını bana çevirdi.

"Hayır kardeşim, hayır. Düşünme öyle. Senin yüzünden değil ama senin için. O aileyle bağımızı tamamen kesmek istiyorum. Evet, Pelin'i seviyorum. Çok seviyorum. Ama nispet yapar gibi.. O adamı senin gözüne.. Olmaz."

"Senin ondan ne farkın kaldı abi?" dedim hızla.

"Efsun haklı," dedi babam. "O adam o adam deyip duruyorsun. İki gündür adını ağzına almıyorsun ama aynısını sen yapmışsın Serkan."

"Git gönlünü al," dedim.

"Şimdi mi? Sen?"

"Abi ben kaçıyorum. Avukat gelecek zaten. Birkaç saat buradayım. Hem babam burada. Kendimi öldürecek hâlim yok. Git hadi."

"Tamam, gelirim ama bir saate." Babam tebessüm etti. Abim odadan çıktığında derin bir nefes aldım. Ayağa kalkıp cama yaklaştım. Dışarı baktım. Hava epey soğuktu.

"Efsun."

"Efendim baba?"

"Neden böylesin?" dedi bir anda. Kaşlarım çatıldığında derin bir nefes aldı. "Sen benim kızımsın, böyle olman, güçlü durman, iyi olduğun anlamına gelmez. Ve güç, gülümseyerek olmaz Efsun. Ben sana güçlü olmayı da, gözükmeyi de öğrettim, evet. Ama güç her zaman gülümsemek değildir. Ağlamak güçtür. Bazen yıkılmak bile güçtür." Gözümden bir yaş süzüldü yavaşça.

"Ben senin kızınım baba," dedim yine, her şeye rağmen dik durarak. "Sen iki çocuğunu annesini verdin toprağın altına. Yıkılmadın. Ben de yıkılmayacağım. Hatta, herkese inat, mutlu olacağım ve bunu o adamın gözünün içine sokacağım."

"Efsun, kin iyi bir duygu değil kızım."

"Bu kin değil baba. Kinden daha fazlası. Buna karışma olur mu?"

"Tamam kızım. Sen bilirsin." Kapı çaldı iki defa. Ardından Sena girdi.

"Fırat Bey, avukatınız Oğuz Bey geldi."

"Gelsin," dedi babam, ayağa kalktı. İçeriye giren kişiyi gördüğümde ise kaşlarım havalandı. Dün sabah, o sahilde, bana ceketini veren adamdı bu. Bu adam babamın avukatı mıydı? Babamla gülümseyerek tokalaştılar. "Hoş geldin Oğuz, bak seni kızımla tanıştırayım. Kızım Efsun." Bakışları bana döndüğünde o da şaşırmıştı.

EfsunkârHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin