Başımızdan aşağıya kurşunlar yağıyordu. Camlar paramparçaydı. Kapıdan içeri bir ordu adam girdi. Hepimizin başına dikildiler. Ve sonra içeri babamın yaşlarında, belki ondan biraz daha büyük bir adam girdi.
"Kim bu?" diye sordum yanımdaki adama. Kafamızda silahlar vardı.
"Seyfi Karataş. Ceyhun'un babası," diye açıklama yaptı. Ardından başımı yeniden Seyfi Karataş'a çevirdim. Elindeki silahı kaldırdı.
"Zamanı gelmişti Timur," dedi. Gözlerindeki büyük nefreti duydum. Karan hareket etmek istediğinde hızla kollarından tuttular. Silahın kilidini açtı. Tek kurşun. Çığlık atmama sebep olan o tek kurşun. Timur babanın kalbini delip parçalayan o tek kurşun. Pelin'in çığlıkları kulaklarımda yankılanırken gözlerimden birkaç yaş süzüldü. Karan'a baktım. Pelin çırpınıyordu ama o hareket bile etmiyordu. Öylece durmuş, babasına bakıyordu. Seyfi Karataş öylece yürüdü ve gitti. Peşinden de adamları. Pelin babasına koştu. Gözlerimden yaşlar akarken abim de Pelin'in yanına ilerledi. Ayağa kalktım hızla. Timur babaya baktığımda kalbinin üzerinden kanlar akıyordu. Pelin dizlerinin üzerinde, çığlık çığlığa ağlıyordu. Karan'a yaklaştım hızla.
"Karan," dedim titreyen sesimle. Kollarına dokunduğum an sanki tüm gücünü benden alıyormuş gibi dizlerinin üzerine çöktü. Ben de onunla birlikte çöktüm. "Karan," dedim gözlerimden akan yaşlarla. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. İki damla yaş aktı sessizce. Hızla sildim.
"Babam," dedi acı içinde. "Babam.. Babam.. Babam.."
"Çok üzgünüm," dedim hızla. Başını göğsüme yasladı ve sessizce ağlamaya devam etti. Saçlarını sevdim ve ben de onunla beraber ağladım.
"Çocuklar," dedi babam. Karan göğsümden başını kaldırıp babama baktı. Gözleri kıpkırmızıydı. "Ambulans geliyor. Burası bende. Polisler karışmasın. Siz gidin. Hâlide'ye söyleyin." Karan başını salladı. Güçlü durdu. Ayağa kalktı ve bana da elini uzattı. Tutup kalktım.
"Pelin," dedi, Karan. "Kalk."
"Abi, babam.."
"Kalk," dedi, yeniden.
"Hadi güzelim," dedi abim. Pelin ayağa kalktı ancak dizleri titriyordu. Pelin'i hızla kucağına aldı. Karan elimi tuttuğunda beraber eski fabrikanın kapısından çıktık. Çıkarken ise bakışlarım Timur babaya takılmıştı. Bu onu sonuncu görüşümdü. Başında babam, karşıda yeşil gözlü adam vardı. Bakışları ise benim üzerimdeydi. Telefonu çalıyordu. Eski fabrikadan çıktık. Arabaya bindiğimizde Karan hızla çalıştırdı. Kemerimi bağladım. Gaza bastı. Arabayı fazla hızlı kullanıyordu.
"Karan," dedim hızla. "Karan sakin ol." Olamazdı, biliyorum. Annemin öldüğü günü hatırladım. "Biliyorum olamazsın. Dene ama. Benim için, Özgür için." Gözleri buğulandı. "Sağa çek." İkiletmeden durdurdu. Kolunu camdan çıkarıp arkadaki arabalara ilerlemelerini söyledi. Kemerimi çıkarıp hızla kollarımı boynuna sardım.
"Babam," dedi dudaklarını birbirine bastırarak. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. "Biz küçükken," dedi ve cama doğru çevirdi gözlerini. Titrek bir nefes aldı. "Kaan'la beni.. Panayıra götürürdü." Burnunu çekti. "O zaman lunapark değildi, büyük panayırlar kurulurdu. Dokuz, bilemedin on yaşımdaydım. Annem gelmezdi. Neden bilmiyorum, sormazdık da." Ağlıyordu ama geçmişin mutlu anıları onu gülümsetiyordu. "Oynardık ama Kaan sanki yine mutsuz gibi hissederdim hep. Babam onu mutlu etmeye çalışırdı hep." Gözlerini sildi. Yeni yaşlar süzüldü. "Belli etmeyi sevmezdi biliyor musun?" dedi yeniden gözlerini silerek. "Ben de küçükken, baba olunca.. Babam gibi sevgimi gizlemeyeceğim derdim. Kaan gülerdi bana. Böyle baba olunur, derdi. Babam gibi. Bağırırdım. Ben babam gibi olmam." Ellerini yüzüne kapattı. Omuzları sarsılıyordu. "Şimdi çok korkuyorum," dedi gözlerini ovuşturarak. "Az önce yaşadıklarımı.. Oğlumun yaşamasından çok korkuyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Efsunkâr
Teen FictionKaradeniz mafyası!! Efsun Sezin Tunçoğlu gittiği tatil beldesinde bir adamla karşılaşacak ve onda aklı kalacaktır. O günden sonra tesadüfler silsilesi baş verecek, ikisinin de yüreğinde bir sevda filizlenecektir. Bu sevdanın arkasında gömülmeye yüz...