8. Bölüm: Dem

757 17 4
                                    

"O adam benimle çalışıyordu. Şirketime, evime girip çıkıyordu. Beraber ihalelere giriyorduk. Sonra öğrendim ki o adam aslında benim ihalelerde vereceğim rakamları başlarına satıyor, anlaşma yapacağım firmaları, şirketleri caydırıyor, bununla da kalmayıp sözleşmelerdeki rakamlarla oynayıp artı parayı kendisine alıyormuş. Bununda adam öldürülür mü diyebilirsin. Haklısın da. Tek sorun bu değil Efsun. Adam eşini dövüyormuş. İki kızı varmış. Liseye gidiyorlar. Bu şerefsiz, henüz liseye giden kızları sıkıştırıp taciz ediyor, üzerine de uygunsuz fotoğraflarını çekip tehdit ediyormuş. On sekizine basmamış kız çocuklarını genel eve satıyordu. O herif ölmeyi hak ediyordu. Sen söyle, kızı yaşında kızları taciz edip kötü gözle bakan bir adam kendi kızlarına bakmaz mı? Ailesine her türlü destek sağlandı. İki kızı ve annelerini yurt dışına götürdük. Tüm ihtiyaçları karşılandı. Kızların ömür boyu hayat sigortası sağlandı. Yaşamları boyunca bir eksik çekmeyecekler. Dayak yerken iki çocuğunu düşüren kadına da yeni bir hayat verdik."

"Karan ben.."

"Bilmiyordun, değil mi? O videoyu nereden buldun bilmiyorum. Ama en azından bana söyleme cesareti gösterdin. Senin yerinde başka biri olsa direkt polise giderdi."

"Aslında bir sorunumuz var." Kaşları çatıldı. Sorunumuzun ismi İrem'di.

"O videoyu bana İrem yolladı. Ve polise gidecek. Ben durdurdum ama uzun sürmez. İki gün verdi bana da. Karat vereymişim."

"Ne karar verdin?"

"Karrar vermeme gerek kalmadı. Ama o polise giderse başın ağrır."

"Sen merak etme. Bu benim başımı ağrıtmaz." Gülümsedim. "Neyse ki geldiğimizden beridir bana karşı olan tavrının sebebini öğrenmiş oldum."

"Farkında mıydın? Fark ettirmemeye çalışıyordum oysaki."

"Gözlerime bile bakmıyordun. Oysa seni ilk gördüğüm anda bile o delici bakışlarınla deliyordun gözlerimi. Şu an olduğu gibi." Gülümsedim. Başımı çevirip köprünün altından akan dereye baktım.

"Bak, ne güzel değil mi?"

"Evet, çok güzel gerçekten."

"Üzerinde olduğumuz köprünün ismini biliyor musun?"

"Hayır."

"Sevdaluk köprüsü. Tarihi Osmanlı dönemine dayanıyor ama bu ismi almasının sebebi yapımında bir sürü insanın emeğinin geçmesiymiş. Ve annemin bana yıllar önce anlattığına göre bu köprünün yapımına yardım eden birbirine sevdalı iki genç varmış. Bu köprüyü yazmak için her tahta ve taş taşıdıklarında birbirlerini görürlermiş ama ikisi de konuşmaya çekinirmiş. Biri köprünün bir ucunda, diğer diğer ucunda sırtlarında malzemeler getirdikçe birbirlerini görürlermiş. Annem hep derdi ki, sevdaları öyle büyükmüş ki, onlar bu köprüye ayak bastığında bu dere daha bir deli akarmış. Köprünün yapımı bitene kadar sevdaları herkesin diline dolanmış. Sonunda konuştuklarında kızın babasının kulağına gitmiş. Oğlanı sevmediği için sevdalarını yaşamalarına izin vermemiş. Ancak bu iki sevdalı yine de vazgeçmemiş sevdalarından, kaçacaklarmış. Çocuk bu köprüde bekleyeceğini söylemiş kıza. Buluşmuşlar da. Bu köprünün üzerinde. Ama kızın babasının da haberi olmuş, burada sarılırken yakalamış onları. İkisini de vurmuş bu köprünün üzerinde. Annem derdi ki, sevdalarına vesile olan bu köprü ölene kadar sevdalı kaldıklarına da şahit olmuş. Bu köprü, onların hem doğumu, hem de mezarıymış. O gün, ikisi de son nefeslerini verdiğinde sevdalarının öfkesini dere kusmuş. Öyle büyümüş ki dere yatağının etrafındaki ekinlere kadar taşmış. Hepsini çürütmüş. Annem bu Hikâyeyi anlattığında on dokuz yaşımdaydım. Bana demişti ki, buraya ne zaman birbirine sevdalı bir çift çıksa dere daha hızlı akmaya başlarmış. Hatta, babam ilk defa annemi bu köprüde öpmüş. Sevdiğini ilk burada söylemiş. Annem demişti ki, o güne kadar bu hikâyeye inanmazdım ama o an suyun hızına babanla beraber şahit olduk. Belki de bu rivayet sanılan hikâye gerçektir, ha?"

EfsunkârHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin