8.bölüm "ışık"

291 120 31
                                    

Gözlerimi kapatıp nefes dahi almadan birazdan olacakları düşünmemeye çalıştım, kalp atışlarımın beni ele vermesine gerek kalmadan Kâran bey ofis kapısını kapatırken beni fark etti.

Kolumu saran parmaklar sayesinde korkuyu iliklerime kadar hissettim ve ardından titredim. Büyük bir ihtimalle beynime oksijen gitmediği için birazdan beyin ölümüm gerceklesecekti.
Karanlık olmasına rağmen Kâran beyin kasılan yüz hatlarına ve öldürücü bakışlarını hayal edebiliyorum. Artık oksijen yerine karbondioksit soluduğuma yemin edebilirim.
Göğüs kafesimden çıkacakmiş gibi atan kalbime elimi koyup az önce tuttuğum nefesimi geri bıratım. Kâran bey bileğimi sertçe kavrayıp sırtımı duvara çarptı.
"Kimsin lan sen"

Benim kim olduğumu bilmiyordu
Karanlık olduğu için sadece insan suletini görmüş olmalı.

Karanlığın bana sağladığı avantajdan faydalanın boşta kalan elimle Kâran beyi geriye ittim.

Çok sıkmadığı bileğimide kurtarıp karanlıkta bir adım geri sendelledim,
Kafamın içindeki soru işaretleri karşı karşıya oturmuş fikir alışverişi yapmaya başlamışlardı. Kâran beyin bu yaptığı hiç doğru değildi.

Zemine sert çarpan topuklular yüzünden sessizlik bozuldu. Dans eder gibi karanlıkta bi ileri bir geri gidiyorduk.  Ne ben onu görüyorum nede o beni görüyor. Salonda bir gram dahi ışık yok bizi ele veren. Ağzımdaki eli hissettigimde korkudan buz kutlesine dönüyor bedenim. Yemin ederim bu adam beni kesin öldürür bu sefer.

Senin yerinde olsam bu gözlerden korkardım.

O ela gözleri görmesem bile içimde bir korku topu büyümeye başlamıştı.

Elini ağzımdan yavaşça çekip boğazımı sıkmaya başladı. Kesin öleceğim bu gece.

ben bu ani hareketin getirdiği narkoz etkisiyle dona kalırken, kulaklarımda yankılanan sesi zor da olsa duyabildim.

"Seni burda öldürmemi istemiyorsan konuş lan seni buraya kim yolladı" Boğazımdaki elini biraz gevşetti. Sanırım konuşmamı istiyordu.

FBI 'tarafından yollanan bir ajan'ım sanki, tövbe tövbe. Susarak işlerin dahada karıştığını anladım. Ama konuşursamda Kâran beyin vereceği tepkiden korktum.

Meraba ben Nefes diyemezdim ya adama. Eli tekrar boğazımı sıkmaya başlarken ellerimi ellerinin üstüne koyup durdurmaya çalıştım. Birazdaha boğazımı sıkmaya devam ederse geriye hesap verecek bir Nefes kalmayacaktı zaten.

Karanlık olduğu için beni görmemesi normal ama kim olursa olsun bir kadını bu güç uygulanır mı.

Tabi kadın olduğunu biliyorsa.

Saçmalamayı kes.

Ayağımı yerden kaldırdım. Ve Kâran beyin diz kapağına acıyacağını tahmin ettiğim sert bir tekme savurdum.

İki elimi yumruk yapıp adamın göğsüne baskı uygulayıp ittim. Bu beklenmeyen performansımdan sonra boğazımdan çekilen el sayesinde derin derin nefes çekebildim. Kâran bey sesli bir küfür savururken bende olabildiğince sessiz bir şekilde ondan uzaklaştım.

"Bittin sen" dedi tıslayarak. Galiba canını yakmıştım, diz kapağının bir müddet acıyacağını emindim.
Oh olsun pis hırsız iç sesim Kâran beye saydırırken ikimizde kendi köşemize kaçmıştık sessizce soluklandım.

Allahım sen şu kullarına şans dağıtırken beni ne diye pas geçtin ki.

Zaten Allah dedi sana burda uyu diye, bi çarpacak seni o zaman göreceksin şansı.
Tövbe tövbe.

Hayatta en anlam veremediğim şeylerden birisidir şans konusu. Neyiniz varsa şanslı sınıfında yer alırsınızki.

Ailemi ?

sevgili?

Yada işmi ?

Ondört yaşındayken babam yok diye şansız olduğuma inandırmıştım kendimi. Takı hiç ailesi olmayan insanlar olduğunu öğrenene dek. Daha sonra annem var diye şanslı olduğuma inandırdım kendimi. Bu hep böyle devam etti. Eskiler ve artılar. Bazen şanslı bazen şansız. En son şuna karar verdim. Bence şanslı yada, şansız insan yoktu. Doğru insan ve doğru zaman vardı. Eğer bu iki denklemi bir araya getirmeyi becerdiyseniz işte o zaman şanslı sınıfının ilk sırasını kapmış olurdunuz. Benim şans terazim dengesini koruyamadığı gibi. Yanlış zaman ve yanlış insana denk geldi. Her şey bu kadar yanlışken bu geceden umut dilemek gereksizdi artık.

"Karanlığa bu kadar güvenme " Şu an karanlığa sığınmaktan başka yapacak bir şeyim yoktu. Nefesim eski haline dönmüştü. Sabaha kadar böyle bekleyecek değildim hem dizlerimin üzerine çöktüğüm için diz kapaklarım sızlanmaya başlamıştım.

Tam olarak salonun neresinde olduğumu tahmin etmeye çalıştım. Merdivenlerle yada asansörle aramda olan mesafeyi göz ününe alırsak sessiz ve hızlı davranırsam bu birkaç dakikada burdan çıkabilirdim. Hala şansım vardı. Bu düşünce birazda olsa beni rahatlatırken bu sessizlik beni ürkütüyordu.

Saklambaç oyunumuz devam ederken Kâran beyin kendini gizlediği yoktu arada konuşup yerini belli ettiriyordu. Görünüşe göre ebe olan oydu sobelenmeyi bekleyen de bendim. Yaklaşık onbeş dakikaya aşkındır bu haldeydik bence artık yeterdi ne olacaksa olsun.
Ölüm yokya ucunda.

yavaşça eğildim ve topuklu ayakkabılarımı ayağımdan çıkarttım. Kulakları sağır edecek bir sessizlik jirit atıyordu ortada. Parmak uçlarımla sessiz bir şekilde adım adım çıkış olduğunu tahmin ettiğim yöne doğru ilerlemeye başladım. Birazdan verdivenlere ulaşacaktım. içimden yüze kadar saymaya başladım
23 24 25 26 27 28 29 30

"Karanlığın hükmü gün doğana kadarmış." dedi. Sesinden anladığım kadarıyla bana çok ta uzak sayılmazdı.

Karanlığın hükmü gün doğana kadarmış

Ne demek istedi. Dahası şimdiki durumumuzla ne alakası vardı. Tam yoluma devam edip gidecekken gözlerimin önü aydınlandı.

"Işığı da kim açtı..!"diyebildim sadece.

Sessiz ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin